20 Kasım 2015 Cuma

Ne için

Merhaba.
Bunları yazarken yan sekmede Barış Manço'dan Ben Bilirim şarkısı çalıyor kuzen. O kadar garip hissettim ki anlatamam. Gerçi anlatırım da, ben yazarken yüzüme bakman gerekir anlaman için. Her neyse. Burayı çok seviyorum lan. Çünkü terapi gibi oluyor. Psikolojinin deyimiyle Self-Terapi, Erdal abinin deyimiyle ergenlik tribi. Biraz teknik konuşayım da bilgili zannedin. Efendim ne zaman serotonin azalsa hemen girip depoluyorum. Öğk. Ne iğrenç oldu la bu.

Her şeyden önce bilmeni istediğim bir şey var. Bu blogda araştırma yazısı yazmıyorum kuzen. Sadece biraz dolunca girip iki saçmalıyorum ve çıkıyorum. Birkaç kişinin de okuduğunu görünce de günah çıkarma işlemi tarzında hissedip rahatlıyorum. Yani sen buraya yanlışlıkla bile gelsen, linke istemsizce de tıklasan, kayıtlar bölümündeki tıklanma sayısı +1 olduğunda ben rahatlıyorum, inan. Bir bakıma da ilk yardım gibi bir şey aslında. Kanamam oluyor ve onu durdurmak için yazıyorum buraya, sen de okuyarak ilk müdahaleyi gerçekleştirmiş oluyorsun teknik olarak. Gereksiz görev yüklüyorum değil mi? Tıpkı uçağa sadece küçücük cıvata takan adam gibi. Gerçi seninki biraz kanat takmak ama olsun.

Kaos’taki yazıda ‘’Bu dünyadaki her şeyin sonu sıfırla çarpılmaktır’’ demiştim. Sonrasında da başta Ali olmak üzere birkaç kişi daha ‘’Peki ya içimdekiler?’’ şeklinde sordular bana. Ben de ‘’Dünyanın içindeki senin, senin içindeki cehennem’in bile sonu sıfırla çarpılmaktır’’ cevabını vermiştim. Gerçekten öyle kuzen! Her şeyin sonu sıfırla çarpılmak. Yani sıfır ve boşluk. Kaç yılında doğdun bilmiyorum ancak doğduğun anı hatırlamadığına yemin edebilirim. İşte ölüm anı da öyle. Yok olacaksın ve maksimum iki yüz yıl sonra varlığını bile hatırlayan kalmayacak. O sıfır bir çember aslında. O çemberi oluşturan senin sınırların, korkuların, kuralların ve geçilmemesi gereken ne varsa o. İçi de her şeyin sona ermesi. Bir çizgi üzerindesin. Bir adım sonra ve öncesinde arada kaldığın hayattasın. Kararlar veriyorsun ancak daha öncesinde verilmiş olan milyonlarca aynı kararın ikiz kardeşini doğurmaktan farksız oluyor. Güvendiğin insanlar aynı tip olmaya devam ediyor, inandığın kutsallar aynı, küfür ettiğin insanlar aynı, her şeyden önemlisi sen aynısın. Sadece cümlelerin değişiyor. Fikirlerin keskinleşiyor.


Deniz olan yerleri düşün. Tuzlu su kıyıya çarpa çarpa ve kum tanelerini ala ala kayayı çıkarıyor ya meydana, sen ve duyguların böyle işte. Birileri senden bütün duygularını çala çırpa hissizleştiriyor. Sonunda da his kalmayınca, Muay-Thai yapan adamın kaval kemiği kadar sertleşiyorsun. Ne çarparsa çarpsın, sana dokunan kırılıyor. Belli bir zaman sonra ne oluyor biliyor musun?


Tarih tekerrür olayı giriyor işin içine. (yani yalama oluyorsun)


Vücudunda bir kemiğin kırılıp tekrar düzelmesi minimum bir aydır. Bir ay boyunca kırılan yeri kullanamazsın. Eğer sevgilinden ayrıldığın gün başkasını buluyorsan, kusura bakma ama o kırılan senin insanlığındır. Siksen düzelmez o işte. Birbirimizi kandırmayalım moruk, hepimiz insanlığımızı çoktan kırdık. O nedenle sikeyim bu dünyanın bana yüklemeye çalıştığı anlamları.


Bak eminim ‘’dünyanın sonunda seni bekleyen şey, adı sıfır olan duvara çarpmak’’ sözünden bir sik anlamıyorsun şu an. Hatta ahiret, vicdan, Allah, kitap ve inanç gibi bir sürü manevi şey sayıp kendi kafanda beni yanıltma peşine düşeceksin. Beni ne zaman anlayacaksın biliyor musun? Sabaha kadar çalıştığın dersin sınavından kaldığın gün anlayacaksın. Yıllarca hayalini kurduğun ev (veya başka bir şey) için topladığın parayı sağlık sorunlarına ödeyip bitirdiğin gün anlayacaksın. Ortalama beş yılını verdiğin sevgilinin seni aldattığını öğrendiğin gün anlayacaksın. Yıllarını verdiğin dostluğunu küçücük bir cümleyle kaybettiğin gün anlayacaksın. Bir ‘’Merhaba’’ ile başlayan gündelik hoşlantılarının seni nasıl heba ettiğini hissettiğinde anlayacaksın. Sen beni şimdi değil moruk; çaresiz kaldığında, tanıdığın herkesin aslında kocaman bir sırttan ibaret olduğunu fark ettiğinde anlayacaksın. Anladığında da bu bloga girip burayı tekrar okuyacaksın. Okumanın bir sik değiştirmeyeceğini anlayıp, üstüne bir de beni arayacaksın.


Tüm bunları bildiğim halde, yedi harflik o acil çıkış camının içindeki çekiçlere benzeyen ve benim bu dünyadan kurtulmamı sağlayacak olan üç hecelik kelimeyi neden denemediğimi (deneyemediğimi) merak ediyorsun değil mi?

Neden mi?

Çünkü insan, iki şey için yaşar moruk. Biri sevgi, diğeri nefret… Beni bu dünyaya bağlayan, en doğru ifadeyle intihar etmemi engelleyen tek şey; yaşamaya devam etme sebebimle, kendimi öldürme sebebimin aynı olmasıdır.

Hadi ilk ben dürüst olayım; ‘’Birileri üzülmesin diye hem öleyim diyorum, hem ölmeyeyim. Yani birileri üzülsün diye yaşıyorum, birilerini üzmemek için yaşıyorum ve birilerini üzmek için ölmüyorum moruk. Ve o kişiler, aynı kişiler.’’


Peki, sen ne için yaşıyorsun?


Bu kadar!





Mesut Cihan Demirel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder