Merhaba.
Bunları yazarken yan sekmede Barış Manço'dan Ben Bilirim
şarkısı çalıyor kuzen. O kadar garip hissettim ki anlatamam. Gerçi anlatırım
da, ben yazarken yüzüme bakman gerekir anlaman için. Her neyse. Burayı çok
seviyorum lan. Çünkü terapi gibi oluyor. Psikolojinin deyimiyle Self-Terapi,
Erdal abinin deyimiyle ergenlik tribi. Biraz teknik konuşayım da bilgili
zannedin. Efendim ne zaman serotonin azalsa hemen girip depoluyorum. Öğk. Ne iğrenç
oldu la bu.
Her şeyden önce
bilmeni istediğim bir şey var. Bu blogda araştırma yazısı yazmıyorum kuzen. Sadece
biraz dolunca girip iki saçmalıyorum ve çıkıyorum. Birkaç kişinin de okuduğunu
görünce de günah çıkarma işlemi tarzında hissedip rahatlıyorum. Yani sen buraya
yanlışlıkla bile gelsen, linke istemsizce de tıklasan, kayıtlar bölümündeki
tıklanma sayısı +1 olduğunda ben rahatlıyorum, inan. Bir bakıma da ilk yardım
gibi bir şey aslında. Kanamam oluyor ve onu durdurmak için yazıyorum buraya,
sen de okuyarak ilk müdahaleyi gerçekleştirmiş oluyorsun teknik olarak. Gereksiz
görev yüklüyorum değil mi? Tıpkı uçağa sadece küçücük cıvata takan adam gibi. Gerçi
seninki biraz kanat takmak ama olsun.
Kaos’taki yazıda ‘’Bu
dünyadaki her şeyin sonu sıfırla çarpılmaktır’’ demiştim. Sonrasında da başta
Ali olmak üzere birkaç kişi daha ‘’Peki ya içimdekiler?’’ şeklinde sordular
bana. Ben de ‘’Dünyanın içindeki senin, senin içindeki cehennem’in bile sonu
sıfırla çarpılmaktır’’ cevabını vermiştim. Gerçekten öyle kuzen! Her şeyin sonu
sıfırla çarpılmak. Yani sıfır ve boşluk. Kaç yılında doğdun bilmiyorum ancak
doğduğun anı hatırlamadığına yemin edebilirim. İşte ölüm anı da öyle. Yok olacaksın
ve maksimum iki yüz yıl sonra varlığını bile hatırlayan kalmayacak. O sıfır bir
çember aslında. O çemberi oluşturan senin sınırların, korkuların, kuralların ve
geçilmemesi gereken ne varsa o. İçi de her şeyin sona ermesi. Bir çizgi
üzerindesin. Bir adım sonra ve öncesinde arada kaldığın hayattasın. Kararlar veriyorsun
ancak daha öncesinde verilmiş olan milyonlarca aynı kararın ikiz kardeşini
doğurmaktan farksız oluyor. Güvendiğin insanlar aynı tip olmaya devam ediyor,
inandığın kutsallar aynı, küfür ettiğin insanlar aynı, her şeyden önemlisi sen
aynısın. Sadece cümlelerin değişiyor. Fikirlerin keskinleşiyor.
Deniz olan yerleri
düşün. Tuzlu su kıyıya çarpa çarpa ve kum tanelerini ala ala kayayı çıkarıyor
ya meydana, sen ve duyguların böyle işte. Birileri senden bütün duygularını
çala çırpa hissizleştiriyor. Sonunda da his kalmayınca, Muay-Thai yapan adamın
kaval kemiği kadar sertleşiyorsun. Ne çarparsa çarpsın, sana dokunan kırılıyor.
Belli bir zaman sonra ne oluyor biliyor musun?
Tarih tekerrür olayı giriyor işin içine. (yani
yalama oluyorsun)
Vücudunda bir kemiğin
kırılıp tekrar düzelmesi minimum bir aydır. Bir ay boyunca kırılan yeri
kullanamazsın. Eğer sevgilinden ayrıldığın gün başkasını buluyorsan, kusura
bakma ama o kırılan senin insanlığındır. Siksen düzelmez o işte. Birbirimizi kandırmayalım
moruk, hepimiz insanlığımızı çoktan kırdık. O nedenle sikeyim bu dünyanın bana
yüklemeye çalıştığı anlamları.
Bak eminim ‘’dünyanın
sonunda seni bekleyen şey, adı sıfır olan duvara çarpmak’’ sözünden bir sik
anlamıyorsun şu an. Hatta ahiret, vicdan, Allah, kitap ve inanç gibi bir sürü
manevi şey sayıp kendi kafanda beni yanıltma peşine düşeceksin. Beni ne zaman
anlayacaksın biliyor musun? Sabaha kadar çalıştığın dersin sınavından kaldığın
gün anlayacaksın. Yıllarca hayalini kurduğun ev (veya başka bir şey) için topladığın
parayı sağlık sorunlarına ödeyip bitirdiğin gün anlayacaksın. Ortalama beş
yılını verdiğin sevgilinin seni aldattığını öğrendiğin gün anlayacaksın. Yıllarını
verdiğin dostluğunu küçücük bir cümleyle kaybettiğin gün anlayacaksın. Bir ‘’Merhaba’’
ile başlayan gündelik hoşlantılarının seni nasıl heba ettiğini hissettiğinde
anlayacaksın. Sen beni şimdi değil moruk; çaresiz kaldığında, tanıdığın
herkesin aslında kocaman bir sırttan ibaret olduğunu fark ettiğinde
anlayacaksın. Anladığında da bu bloga girip burayı tekrar okuyacaksın. Okumanın
bir sik değiştirmeyeceğini anlayıp, üstüne bir de beni arayacaksın.
Tüm bunları bildiğim
halde, yedi harflik o acil çıkış camının içindeki çekiçlere benzeyen ve benim
bu dünyadan kurtulmamı sağlayacak olan üç hecelik kelimeyi neden denemediğimi
(deneyemediğimi) merak ediyorsun değil mi?
Neden mi?
Çünkü insan, iki şey
için yaşar moruk. Biri sevgi, diğeri nefret… Beni bu dünyaya bağlayan, en doğru
ifadeyle intihar etmemi engelleyen tek şey; yaşamaya devam etme sebebimle,
kendimi öldürme sebebimin aynı olmasıdır.
Hadi ilk ben dürüst
olayım; ‘’Birileri üzülmesin diye hem öleyim diyorum, hem ölmeyeyim. Yani birileri
üzülsün diye yaşıyorum, birilerini üzmemek için yaşıyorum ve birilerini üzmek
için ölmüyorum moruk. Ve o kişiler, aynı kişiler.’’
Peki, sen ne için
yaşıyorsun?
Bu kadar!
Mesut Cihan Demirel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder