Merhaba kuzen.
Yine doldum ben. Ama bu seferki biraz daha bilinçli dolma. Yemek olan dolma değil. Neyse anlatıcam bekle.
Buraya yazmayı düşünmeden önce facebookta paylaştım. Mehmet de "yazınca ne oluyor?" tarzında bir soru sordu. Belki herkesin aklında olan soruydu ama orada cevap vermesem de burada sorulmuş da cevap veriyormuşum gibi yazacaktım zaten. Konuya gireyim de açıklarım biraz da olsa sebebini.
Buraya yazmamın birinci sebebi, "modern ve kısmi günah çıkarma" olduğunu düşünmem. Modern diyorum, çünkü kliseye gitmek yerine buradan yapıyorum. Kısmi diyorum, çünkü sen rahip değisin. İkinci sebep de, içimde yük olarak taşıdığım düşünceleri buraya boşalttığımı zannetmem. Zannetme diyorum, çünkü ben boşalttıkça, boşalan yerlere yenisi ekleniyor gibi hissediyorum artık. İyiden iyiye de, yük hafifletmek yerine tüm ülkeyi gezip, bir şehre mal bırakırken tekrar yükleyip öteki şehre mal taşıdığımı görüyorum. Bu önceleri moralimi bozuyordu ancak bugün fark ettiğim birkaç yeni gerçeklik sayesinde artık öyle gelmiyor.
Nasıl mı?
-Takip et.
Gözünün önünde bir bardak buz gibi suyun içine bir hap atsalar ve su aninden kaynar dereceye gelse ne yaparsın? Şaşırırsın değil mi? Peki o suyu sana uzatsalar içer misin? Zor. Fakat bunu yapan bir doktorsa, sike sike içersin. Bir bardak suya bir damla zehir damlatıp verse o amına koduğumun doktoru ve tek kelime etmese, tereddüt etmeden yine içersin. Öyle değil mi? Öyle. Peki aynı zehri sana uzatırken içinde "zehir var" dersem ve yüzüne bakıp "bunu içmezsen eğer, en iyi ihtimalle kanser olup öleceksin" dersem, ne yaparsın? (Yarrağımı içersin!)
Hayatında psikolojik sorunlar yaşayan kaç kişiyle tanıştın bilmiyorum ama benim tanıştığım en aklı başında hasta bendim. Neden mi ben? En başta hasta olduğumu ve her şeyin kafamda olduğunu biliyorum. Farkındayım halüsinasyon gördüğümün, lakin bile bile lades oluyorum her defasında. Kendime katlanmamın sebebini bile biliyorum amına koyim.
Az, çok'tan bir harf eksik, ancak mesafe bir hayli fazladır. Mesela çok kelimesini az'ın önüne koyarsak az bir anda çok az'dan üstte olur. Bu da yaşama ihtimalini çok az'dan az'a indirir. Yüzdeye vurursak, az %30'sa, çok az %10'dur. Aradaki mesafe de doktorun tecrübesidir. Anlamsız geldi değil mi? Dur açıklayayım. Majör depresyon hastalığım var benim. Bu hastalığın en sıkıntılı tarafı intihar düşüncesidir. Doktora gittiğinde eğer bunu söylersen, x isimli bir ilaçta normal dozajın sadece %10'unu verir sana. Söylemezsen %30'unu verir. Eğer saklarsan aradaki %20'lik kısım, intihar yüzdeni %80 etkiler.
Anlıyor musun?
Psikolojide ilaç kısmı önemlidir. Bazı rahatsızlıklarda, özellikle obsesif'lerde dozajdan çok ilacın kendi önemlidir. Takıntılıysa hasta, ilaç alıp almadığını gün içinde minimum 4 kere unutur. Daha doğrusu emin olamaz. (Bunamadan farklıdır) O nedenle ilaç verirken şişe içinde verilmemeye, verilse de şişeyi bile içse öldürmeyecek derece olan ilaçlar tercih edilir. Çünkü takıntı bir anda kuruntu olabilir.
Eğer aklının bir köşesinde intihar yer etmişse emin ol denersin. Majör'ler bu fikrin tam merkezindedir. O nedenle verilen ilaçlar dozajın en altında olmalıdır. Ha unutmadan tüm bunları tıbbi bilgim olmadan söylüyorum. İsteyen doktora sorabilir. Ben kendi üzerimden ve aradaki diyaloglar doğrultusundan fikir yürütüyorum sadece. Neyse. Eğer hasta intiharı düşünüyor ama korkuyorsa, verilen ilaç iyi ettikçe, o korkuyu yenmesini sağlar. İntihar edemeyecek kadar güçsüzse hasta, o ilaçlar güçlendirir. İşte tam da burada dozaj işe yarar bir faktördür. O nedenle "Az ve çok az" arasındaki mesafeye koskoca bir hayat sığar.
Halüsinasyon, korku, kaygı, bastırılan duygular, umutsuzluk gibi faktörler her türlü psikolojik rahatsızlığı tetikler. Yani aile cinayetinden enseste, pedofiliden tecavüze her şeyi aslında bunlar tetikler. Fakat konumuz bu değil. Neyse devam. Her insanda acı eşiği denilen şey vardır. Bu acı eşiği hisleri etkiler. Bazen de dayanma sınırıdır. Şöyle düşün; her gün aynı şakaya maruz kalan biri ummadık anda farklı reaksiyon gösterebilir. Bu sözlü kızmayla veya fiziksel temasla olabilir. İşte psikoloji de böyle. Sürekli yüklenir içine kafandaki kurgular ve bir anda patlasın. Kahkaha attığın bir olaya gün gelir regl sancısı gibi acı çekersin. Bunu çok yaşarsın inan.
Peki moruk amacımız ne bizim? Yani ne için yaşıyoruz? Her gün aynı şeyi yaparak zaten intihar etmiş sayılmıyor muyuz? Doktor bana "düşünme" diyor ama düşünüyorum amına koyim. Her şeyi düşünüyorum. Gereksiz gördüğün, hatta hiç görmediğin bir şeye ben çok büyük anlamlar yükleyebiliyorum. Çok anlamlı şeylerle de dalga geçebiliyorum.
Buraya yazmamın üçüncü ve en önemli sebebi, yükümün hafiflemediğini artık biliyorum. Sadece tek elimle taşıdığım poşetleri diğer elime pay edip öyle devam ediyorum yoluma. Ağırlık geçmese de yayılıyor. (Bölünmek) Bunu biliyorum artık. Buraya yazdıklarım burada kalıyor, içimde onlara dair hiçbir şey kalmıyor, daha kötüsü yenisine yer açılıyor. Bile bile yapıyorum.
Kendine acı çektiren bir insan katil olabilir mi?
Sona geldik sabret. Şimdi kuzen, aklında intihar varsa ve kendini güçsüz hissediyorsan, kullandığın ilaçlar seni güçlendirir. Bu durumda doktorlar, özünde katil midir?
Peki ilaçları kullanmazsan ve daha kötü olursan, kurtulabilir misin?
Zaman geçiyor, ömür geçiyor ancak hastalık geçmiyor. Hastalık, geçmeyerek sana ayrılan zamanı uzatıyor. (Kader! -mu?) "Geçmezse ölürsün" demiştim ama bak; bu anasını siktiğimin dünyasında geçse de ölüyorsun lan.
E şimdi ne olacak?
Mesut Cihan Demirel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder