3 Aralık 2017 Pazar

Popüler Kültür Masalı

İnsan vücudunun yüzde altmışı sudur. Ancak o, bu oranı yüzde seksenlere doğru çıkarıp alkol olarak değiştirecek kadar içmişti. Dolduracak yer kalmayayınca da biraz önce içkilerini yudumladıkları masanın üzerine çıkıp boşaltma işlemini kelimelerle yapmak istedi. Bardaktan boşalırcasına konuşmaya başladı;

"Beyler! Sizlere bir sır vereyim mi? Bizim gibi geri zekalılar, bir kızı evine sadece annesiyle tanıştırmak için götürür!"


Diğer masalarda demlenen insanlar, sesin geldiği yöne doğru kafalarını çevirdi. Herkes durup ona odaklandı. Gözlerinden akan yaşlar, dudaklarından çıkan cümlelere değince yüz ifadesini beyaza çevirdi. Rakıdaki alkol oranı yüzde otuz sekizin altına düşünce beyazlamaya başlar. Anason yağına batırılmış gövdesi de aynı tepkiyi verdi. Gözlerindeki tuzlu su ve kafatasından sızan ter, dudaklarında birleşince hayat rengine dönüştü. Üzerine bir silah gibi doğrultulan tüm bakışları rehin alıp devam etti;

"O nedenle, hep temiz sevdikçe yaralarımız artacak. Ne kadar temiz olursak, o kadar kaybedeceğiz. Boşuna umutlanmayın! Hiçbir kız peşinizden koşmayacak. Köpek gibi seven siz olacaksınız. Ağlayan, çıldıran, kafaya takan, uyumayan, aldatılan, kandırılan, oyalanan ve hep bırakılan siz olacaksınız. Size tek tavsiyem; bu dünyada hiç kimseye güvenmeyin ve inanmayın. Çünkü tanıştığınız her insan, ilk konuşmada ya rahibe gibi, ya da hz. Yusuf gibi davr..."

Masadan düştü. Sanki muhatap olduğu her yüzün gözleri iki el ateş etti. Kahkaha atarak doğruldu. İçi bomboş olan bardağını havaya kaldırdı;

"'ilk bakışta aşık oldun oldun, adamım. Yoksa ikinci bakışta kimin ne mal olduğunu anlarsın.' diyen, Bob Marley'in şerefine!"




MCD

4 Temmuz 2017 Salı

Her Keş

Her keş, herkesin aksine yaptığı işte şaşırmamaya başlayarak tecrübe kazanır. Tecrübenin özü normal karşılamaktır. Bunu da yaşadığı en tuhaf şeyleri birilerine anlatarak ve şaşırmalarını seyrederek ispat ederler kendinlerine...


Askerlik anıları, futbol, siyaset, kadın, kitaplar ve filmlerden geriye konuşacak hiçbir şey kalmayınca sessizlik tek başına iktidar olmuştu ortamda. Bir anda her bir keş tuş kilitlerini parmak iziyle açtığı telefonlarındaki sosyal ağların anasayfalarını dikizlemeye koyulmuştu. Anıl, muhabbete kalp masajı yapmak için hareketlendi. Önce masada duran sigara paketlerinden bir tane sigara çekti ve yaktı. Dumanı aralarındaki masaya doğru üflerken,
"Geçen hafta..." dedi.
Tabii geçen haftanın ilgi çekmesini sağlamak için, "yani bayramda, çok enteresan bir şey yaptım."
Konuya ilk ilgi gösteren İlhan,
"N'aptın, kurban olarak bakire mi istedi tanrılar?"
şeklinde gülerek gizli soruyu cevaplamak istedi.
Diğer iki arkadaşını da konuya dahil ettiğini gülüşmelerden yola çıkarak fark etti. Anıl, anlatacağı hadisenin daha komik olduğunu kanıtlar gibi şöyle yükseldi,
"Hayır, daha fenaydı."


Her keş pür dikkat kesilip Anıl'ın ne yaptığını anlatmasını bekledi. Ancak Enes, sabırsızdı. Alakalı şekilde,
"E söylesene oğlum, ne yaptın?" dedi.
Anıl, gayet ciddi bir şekilde konuşmaya başladı;
"Bedava 1 GB İnternet istiyorsan 'Bayram yazıp 4646'ya yollayın yazdım, rehberimdeki sözde duyarlılara."
Kimse bir şey anlamamıştı. Yine de Ufuk, teknik açıdan yaklaşıp,
"Sevap puanı mı topladın yani?" deme ihtiyacı duydu.
Anıl, hiç tereddüt etmeden, 
"Kısmen!" dedi.
İlhan, biraz önceki esprisini yedirmemek için kayarak müdehale edilen tehlikeli ataklar gibi araya girdi,
"Bu olayın nesi tuhaf amına koyim?"
Anıl, top toplayıcı çocuğun çabukluğu sayesinde taç atışının ofsaytı egale etmesini sağlayarak atağın kesilmesini önleyen futbolcu edasıyla konuşmaya başladı;
"O numara aslında bir yardım kampanyasına aitti." dedi ve kaleciyle baş başa kaldı. Ufuk'tan aldığı pasla golü atmak için şöyle devam etti:
"Yani 'Bayram' yazıp o numaraya yollayanlar 1 GB İnternet kazanmadı ama kimsesiz çocuklar için telefon faturalarına 5TL daha ekleterek sevap kazandılar."
Enes ve Ufuk, gole ilk sevinenler olarak kahkahalarına, "Tam bir piçsin!" süslemesi ekleyerek arkadaşlarını kutladılar. İlhan, itirazların kararı değiştirmeyeceğini bilse de sormak için kahkaların bitmesini bekleyemedi,
"Peki, yollayanların tepkisi ne oldu?"
Anıl, sigarasından aldığı nefesi verene kadar cevap vermedi. Hafif boğaz hırıltısından sonra,
"Çoğu arayıp küfür etti, bazıları da cevap bile vermedi." dedi.


Enes ve Ufuk, bu örnek üzerinden muhabbeti uzatmak istese de İlhan, diğer iki arkadaşının bu heveslerini kırarcasına konuşmaya başladı,
"O küfür edenler hiç şaşırtmadı beni, biri bile arayıp 'Çok teşekkür ederim Anıl, buna ihtiyacım vardı, insan olduğumu hatırlattın' deseydi şaşırırdım."dedi ve daha noktayı koyup yeni cümleye başlayamadan Enes,
"Acaba biz nasıl tepki verirdik ya?" sorusunu yöneltti.
Ama İlhan, mesleki eğitimin disiplinini iyi kavramış olan kulaklarının duymayan tavrıyla konuşmasına kaldığı yerden devam etti,
"Ceza evinde her şeyi gördüm. Sadece babasını cinsel anlamda sikenini görmedim. Onun dışında aklınıza gelebilecek her şeyi gördüm. Yani insan, ciddi anlamda iyi bir şey yapmaz, bilmeden yaptığı iyiliğin bile hesabını sorar. Hiç kimseyi bulamazsa kendine sorar."
Böylelikle hem konuyu kendi istediği yöne çekti, hem de dolaylı olarak Enes'e cevap verdi.


Anıl, bu sefer rakibini kendi sahasında hapsetmek için önde baskı yapmaya çalıştı. Hiç vakit kaybetmeden İlhan'ın yüzüne baktı,
"Birini öldürmek mi suç, yoksa öldürmekten başka çare bırakmamak mı?" paradoksuyla arkadaşının mesleğine olan bağının gerginliğini kontrol etti. Fakat İlhan, soruya soruyla cevap vermeyi seçecekken bunun amatörce olduğunu düşündü. Böylelikle üç saniye kaybetti. Ufuk, o üç saniyeden faydalanıp,
"Kim olduğuna bağlı." dedi.
Enes, konuşacak birkaç cümlesi var gibi atıldı,
"Geçen sene, halısahada hep fark attığımız bir takım vardı hatırladınız mı?"
İlk hatırlayan Ufuk oldu,
"Evet."
Enes, ilk yanıtı duyar duymaz devam etti,
"Adamlar, her hafta kaybetmekten kurtulmanın tek bir yolu olduğunu biliyorlardı. Kavga çıkarmak. Ama biz gayet sakindik. Çünkü bunun farkındaydık."
Nereye bağlanılacağı bilinmeyen konuyu masadaki üç kişi de gereksiz bir ciddiyetle dinliyordu. Enes, sigara yakıp tekrar başladı,
"Ha işte, son maçta sol ayağımı kıran adam, bana bu sorunun cevabını buldurdu Anıl işte."
Anıl dahil hiç kimse anlamamıştı bu konuşmadan kastedilen mesajı. Başkasına rezerve edilen yere oturmuş durumda olan Ufuk, kaşlarını yakınlaştırdı ve sorulması gereken ama hiç merak edilmeyen cevabın sorusunu yöneltti Enes'e,
"Nasıl?"
Enes, pası alır almaz yeteneklerini gösterme fırsatı yarattı kendine,
"Sol ayağımı kırıp altı ay eve hapsolmuştum ya, ha işte altı ayın sonunda günde yarım saat yürümeme izin vermişti doktor. Bizim evin aşağısında park var, oraya inip bir tur atınca yarım saat geçiyordu zaten. Daha ikinci gündü. Parka girince oturdum herhangi bir banka, dinlenirken yaşlıca bir amca da geldi yanıma oturdu. Daha oturur oturmaz 'Herkesin ölümünü gördüm' dedi ve ekledi, 'Tüm arkadaşlarım öldü. Hepsinin olmasa da çoğunun cenazesine katıldım. Yaşıma rağmen çoğununkinde de ağladım. Şimdi cenazeme katılacak bir tane dostum kalmadı. Sadece ölümümü bekleyen birkaç tane akbaba kaldı. Nüfus cüzdanındaki baba kısmında adımın yazdığı akbabalar...' bence bu adama kendini öldürmekten başka çare bırakmayan dünya suçlu. Dolayısıyla birini öldürmek tabii ki suç, ama öldürmekten başka çare bırakmayan şartlar ne kadar suçlu olursa olsun asla ceza almıyor bu dünyada."
Anıl, aldığı cevaba tatmin olmasa da arkadaşını bozmuyor ve hatta haklı olduğunu perçinlemek için şöyle tamamlıyordu;
"Dünyanın amına koyim, sana bir şey olmasın!"


Aslında masadaki her keş, mutluluğun kursakta kalmasından fazlasını biliyordu artık. Çünkü arkadaşlarıyla gol sevincini yaşamak için yetmiş metre koşan kaleciyi oynuyordu her bir keş, tam yetişiyor ama gol, ofsayt diye geçerli sayılmıyor, üstüne üstün bir de kaleye döneyim derken gol yiyorlardı...



Mesut Cihan Demirel.

2 Mart 2017 Perşembe

Mola

Merhaba.

Buraya en son ne zaman girdim hatırlamıyorum moruk. Çünkü uzun zamandır sırf yaşamak için yaşıyorum. Cidden bak. Ne inançlı olduğum için intihar etmiyorum, ne de korkak olduğum için yaşmaya devam ediyorum. Dedim ya "sırf yaşamak için" devam ediyorum. Amaçsızca. Çünkü her sabah erken kalkmaya, akşam da Mehmet Pişkin'den Facebook'ta intihar eden yaşlı amcaya kadar seyrederek uyuşup uyumaya çalışıyorum. Neden yaptığımı bilmiyorum moruk. Çünkü intihar düşüncem cidden kırık kemiklerin kaynaması sonucu oluşan sertliğe dönüşüyor her geçen gün. Belki de, belki bir şey olur, belki Allah... neyse ya.


Üç gün önce, çalar saatimin sesini değiştirdim. Saat 06:35'te Leyla ile Mecnun dizisinin Geri Dönme müziğiyle uyanıyordum üç gün öncesine kadar. Bunu kendime espri olsun diye yapmıştım. Çünkü duygusal bir müzikti, yatağımı terk ederken duygusallaşıyordum falan anladın sen. Eheheh.


Üç gün önce çalar saatin müziğini Ahmet Kaya'nın Dokunma Yanarsın parçası yaptım. Bu sefer de çalar saatten erken kalkıyorum. Sırf müzik çalarsa kapatmayayım diye. Çok seviyorum o şarkıyı nabıyım. Ancak her kalktığımda sela okuyor hoca. Ama üç gündür ha. Yatağın içinde kendi selamı dinler gibi rahatlıyorum, gevşiyorum ve tam uyukluyorum derken çalar saat başlıyor çalmaya ve müziği sonuna kadar dinleyip kapatıyorum. Dini ve milli ritüeller gibi.


Ben düşündüm, sen de düşün kuzen. İnsan dediğimiz varlık, bir damla tükürükle bile ölüyor lan. Ama bu amcık varlık var ya, kendini hâlâ eski mısır firavunları gibi tanrı sanıyor. Dile getiremese de öyle yaşıyor. Ölmüyor gibi yaşıyor. "Para için sağlığını hiç ediyor, sağlığı için kazandığı parayı." Kısır ve iğrenç bir döngüdeyiz. Değirmen gibi hep yineleniyor.


Kimseye kendini anlatamıyorsun. Anlatamazsın da. Bu amına koduğumun insanı, gördüğüne inanır, gördüğünü anladığını sanar, ama anlamaz. Görüntüye, şekle şemale önem verir çünkü. Böyle orospudur insan.

Sürekli gülen, hiçbir şey anlatmayan, hep dinleyen, boş boş tavana bakan, sürekli dalan... insanları üzmeyin la.


Bir gün olsun kendini dünyanın en adi insanı olarak düşün. Kendine haksızlık yapıldığını değil de her haksızlığı sen yapmışsın gibi davran. Kendini sevmeyi bırak. Acıma. Kumar oyna, bile bile yenil. Sosyal medya hesaplarının şifresini değiş ve unut, girme birkaç gün ölmezsin. Rahatla. Öldüğünü düşün. Ölünce sana ne olacağını değil de, öldüğünde insanların ne yapacağını düşün. Bak bakalım bir anlamı kalıyor mu ölümünün de yaşamının da.


Neyse çok fazla uzatmayacam. Her an ölebilme ihtimalim olduğu için, 4. Kitabımın muhtemel adını, ufak ve son spoilerla verip çok uzun bir süre girmeyecem buraya. Kitap da birkaç yıl içinde çıkar ve jübilemi etmiş olurum. Hadi selametle.


Kitap adı: "CESET TORBASI"

"Dünya nedir biliyor musun, Yağız?" diye seslendi Emre. Cevap vermemi bile beklemeden, "Ceset torbasından ibarettir. Ne olacağını tahmin edersin, ama bilmezsin. O yüzden sinirliyiz Tanrı'ya. Kader hariç her şeyin spoilerını verdiği için..." dedi ve sustu, devam etmedi. Dinlemiyormuş gibi davranıp, "Geçenlerde bir kitap okudum." şeklinde atılıyorum, "Olay terminalde başlıyor. Çocuğun biri terminalde tuvalete giriyor, kapıyı kapatıp işini hallederken kapının arkasında çakıyla çizilmiş 'Orospu Şermin' yazısını ve altında da numarasını görüyor. Sırf can sıkıntısından numarayı kaydedip çıkıyor dışarı. Neyse, uzatmayayım, arıyor numarayı. Sonra olaylar gelişiyor. En sonunda da aynı terminalin tuvaletinde intiharla bitiyor." Emre, "Garip kitapmış" diyor. Sadece bunu diyebiliyor. Biraz önceki konuşmasını hatırlamıyor bile. Çünkü Emre... (devamını kitap çıktığında okursun)


Çilingir Bayram'ın oğlu Camcı Habib.