29 Haziran 2015 Pazartesi

Takıntı ve kısa bir teşekkür yazısı

Selam ciğersizler.
Evet, bugün biraz dertleşmek ve kitap üzerine hafif sohbet etmek istiyorum.  Aslında içimde yazmaya dair hiçbir şey kalmadı. Gerçekten boşlukta gibiyim. Herkesin geçirdiği o bir iki dakikalık bunalımın replay tuşunun basılı tutulmuş hali var ruhumda.


Şu an telefonda "Ahmet Kaya- Kara toprak (aman mamoş)" türküsü çalıyor. Artık iyiden iyiye karamsar olmaya başlıyorum. Yalnızlık, dikiş tutmayan yara ve ben sürekli o yarayı sökmekten yaradan ibaret olmaya başladım. Tanrı'nın takımına, forvet mevkisine transfer olmuş gibi hissediyorum bu aralar. Beni tanıyanlar takıntılı olduğumu iyi bilir. Bir şeye takınca yok edene kadar uğraşırım. Bunun en kötü tarafı ne biliyor musun? Her şey için geçerli olması. Yani kısıtlanmıyor bu takıntı. Şöyle ki, son takıntım ailemi kaybetmek. Bunun gerçeklik payı her şeyden daha fazla. Biri sana kolunu kaybedeceksin derse siklemezsin, ama hayatını kaybedeceksin derse işte bunu siklemezsen de gerçekliğini bilirsin. Böyle işte moruk. Bu İhtimali yok etmenin, yani açık konuşmak gerekirse kurtulmanın tek yolu onlardan önce geberip siktir olup gitmektir. Vallah bak. Bunun için ufak çaplı denemelerim oldu. Anasını sikeyim, telefonda bile konuşurken sürekli aynı his oluyor. İnsan annesiyle konuşurken öldüğünü düşünüp ne dediğini anlamaz hale gelir mi? Orospu bir his. Saç değil ki kestirip kazıtayım. Zaman sürekli öldürüyor beni. Her saniye acı veriyor. 


Koluna konan bir sivrisineği kovmak için koluna vurursun. Sonra öldürmek için uğraşırsın. Sebebini bile soramazsın kendine ve aynı oranda gram vicdan azabı olmadan yaparsın bunu. Öldürünce de rahatlarsın. Takıntı da böyle amına koyim.


Babamın ses tonu değişse hayatım sikilir benim. Ama biliyorum ölümünü seyredeceğim. Bunun iç organlarıma verdiği hasarı tarif etmeye cümlem yok. Görsel olarak da kıyamet derim sadece.


Chuck Palahniuk, "sahip olduğunuz her şey kaybedeceğiniz şeylerden biridir." demeseydi eğer ben bugün bunu düşünmeyecektim. 


Takıntım beni öyle bir hale getirdi ki rahatlamak için intihar videoları seyrediyorum. Sadist şeyler seyrediyorum. Saçma sapan kitaplar ve bilgiler okuyorum. Şükretsem kurtulacakmışım hissi ve devamında yetersizlik his silsilesi. Kurtulamıyorum, evet. Eğer psikiyatrinin bana yardım edeceğini bilsem çıkmam hiç hastaneden, ama 4. doktordan sonra benim için bu olay Galatasaray-Fenerbahçe derbisi seyretmekten farksız.


Ülke olarak abartıyı seviyoruz. En basitinden arabalarda bile ses sistemini uzay mekiği haline getirmeyi seviyoruz anasını sikeyim. Müzik demişken bir ara da bu takıntı yüzünden Bedirhan Benek'in Çetleş şarkısını dinlemekten felç olacaktım. Yeri gelmişken söyleyeyim dedim.



Küfür ve merhamet babamdan bana kalan en büyük miras moruk. Farklı olarak, merhamet mirastan çok kazık gibi geliyor artık. Bak bunu düşününce aklıma küfür ve merhamet mirasını imzalyıp üzerime aldığım anım geldi aklıma.


Dedem olacak göt lalesi babama öyle bir kazık atmıştı anlatamam. Ama babam sırf o merhameti yüzünden sesini çıkarmayıp sadece küfür etmişti. Dayım da, babama "çok küfür ediyorsun bilader az vites düş..." deyince, babam "ne yapayım oğlum, yapılana baksana?" diye cevap vermişti. Dayım alnımı kaşır gibi pişkin bir şekilde "Allah'a havale et gitsin..." diye girince konuya, dayanamadım ve babamın cevap vermesini beklemeden "iyi diyon da adam zaten Allah'ı olana sövmüyor ki amına koyim. Allah'sız orospu çocuklarına sövüyor!" demiştim. Babam tarafından ilk onay aldığım şey buydu amına koyim.


Neyse Kafanızı sikmeyeyim böyle. Zaten fonda Ahmet Kaya reyiz çalıyor. "Benden selam söyleyin... tutsakmış da ne olmuş..." ulan ne parçaymış bu. Adamı fena eder moruk.


"Kendini bırakmak" ve "birini bırakmak" asla aynı değildir. Ama ikisi de geri geldiğinde aynı haldedir. Yani tanınmayacak halde.




BİRAZ DA KİTAP HAKKINDA KONUŞALIM DALAKSIZLAR


Benim yazılarımı nasıl buluyorsun bilmiyorum ama 2010'dan beri düzenli olarak çalınıyor. Bu biraz anlamamı sağlıyor aslında. Güzel her şey çalınır değil mi? Çalan herkese helal ettim hakkımı. Çünkü fonda Ahmet abi "beni bul anne" diyor.


İkinci kitap da çıkıyor kardeşim. Alıp okuyan, beğenen veya beğenmeyen herkese şimdiden çok teşekkür ederim. Bu kadar. Ne bekliyordun? Kitap için sadece bu kadar yeter benim için. 






Son olarak Yuja Dab'ın Sivas'a geldiği günün sabah 4'üne doğru uykuyla karışık muhabbetimiz sırasında yaptığım iğrenç espiriyi de yazıp onunla kapatayım bugünkü yazıyı.


Not: Aşağıda okuyacağınız diyalog A'raf Sûresi-12/24'deki olayın Deniz Gezmiş hikayesine uyarlanmasından ibarettir ve tamamen kara mizahtır;


"Allah: neye gülüyorsun?"
"Şeytan: arkandaki cennetin kapısında 'adalet' yazıyor, ona gülüyorum."


Tam bunu yazınca arka fonda "bir veda havası" çalıyor.





Bu günlük bu kadar.






Mesut Cihan Demirel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder