Merhaba vicdanım.
Bugün ismini vermek istemeyen bir seyircinin ithamlarını okuyacaksın. Çok küfür edeceğimi düşünüyordum yazmadan önce ama şu an sadece gözlerimi siliyorum. Çok ıslandı moruk. Hani hiç yazıp silmiyorum, ne gelirse yazıyorum dedim ya bir önceki yazıda, demin sildim lan. İsyan ettim amına koyim ilk defa. Bak aynen şöyle yazıp sildim;
"bırak artık boğazımı. N'olur siktir git. Hep düşünmek zorunda kaldığım bu mirasını kollarımdan jiletle kazı ve siktir git artık!"
Acını görmezden gelerek yaşayabilirsin. Ama canın yanmışsa, işte bu gerçeği değiştiremezsin. Çok acıyor lan. Görmezden gelemeyeceğim kadar çok acıyor artık. Ve geçmişimi düşünmek, kendime yeni küfürler icat etmemi sağlıyor. Niye bilmiyorum fakat vicdan kelimesi bana çok orospu çocuğu gelmeye başladı iyiden iyiye. Tanıdığım herkesi o hücreye sokup, o hücreyi de dinamitle patlatmayı düşünüyorum. Ruh halim hiç iyiye gitmiyor. Hep melankolik takılmak canımı sıkıyor. Gerçi artık toplumda fırlama takılıp yalnız kalınca duygusala bağlama olayını aşmışım, yeni fark ettim. O yüzden devam etmedim o yazıya.
Sahne arkasında gizli gizli ağlayan bütün palyaçoların amına koyim!
Geçen ne yaptım biliyor musun? Yatağa girince yan odada anne ve babamın artık uyumadığını, yani kısaca öldüklerini düşündüm. O kadar düşünmüşüm ki, iç çeke çeke ağlamayla yeni tanışmış ergenler gibi kafamı gömüp hıçkırdığımı tükürüğümün boğazıma kaçıp nefesimi kestiğinde fark ettim. Şu ölmek istiyorum, hayat çok anlamsız, ölsem gıkım çıkmaz falan hep hikaye moruk. Ne kadar istersen iste hayvan gibi çırpınıyorsun. Vallah bak. Minimum 2 dakika etrafında ne varsa yardım istiyorsun. Bunu sesli dile getiremesen de tutunma yoluyla belgeliyorsun somut bir şekilde. Ben de öyle yaptım. Tabii bizimkiler uyanıp geldi ve su içirmeye çalıştılar. Annem ilk defa ağladığımı görmüş olacak ki "bir şey mi oldu?" diye soru. Cevap veremedim lan. Yalan koleksiyonuma yenisini kattım sadece. Cevabım o yönde oldu. Evet oğlum, benim en büyük korkum anne ve babamın benden önce ölmesi. Özellikle de babamın.
Bu yazıyı kız kardeşim ve spor hocalarım umarım okumaz. Askerliğimi Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda yaptım ben. Oradayken gece nöbetler geçirirdim. Nefesim kesilirdi. Koğuşdaki arkadaşlarım bundan rahatsız olmuş olacak ki bölük komutanı Sedat üst teğmene söylemişler. Beni çağırdı yanına ve durumu anlattı. Sonra da GATA'da kontrole gönderdi. Sonuçlar çok kötüydü kuzen. Çürük raporu nedir bilir misin? Askerliğe elverişli değilsin demektir. Hani yıllarca anlatılsa bitirilemeyecek hatta uçaktan uçağa atlarken şarjör değiştirmeye kadar giden muhabbetler var ya, ha işte onu senin anlatacamayacağının belgeli halidir o rapor. Tabii bu rapor gelince ben direkt Sedat üstg. yanına gittim. Hayatımda Allah'tan başka ilk defa birine yalvardım ben. Bunu babam bile bilmez. Gönderme beni komutanım dedim. Eğer o belgeyi imzalarsam nizamiyeden çıkmadan intihar ederim dedim. Gerekirse eğitim zayiatı yazın ama beni böyle yollamayın dedim. Olay dönemin kuvvet komutanına kadar gitti. Servet paşa olayı öğrenince çağırdı yanına ve konuştu. Derdimi döktüm ben de. (Daha kapsamlı anlatırım başka zaman) Kaldım moruk askerde. Hatta en güzel şekilde yaptım. Hayatımda övüneceğim tek olay budur belki de. Sana göre boş gelebilir belki ama ben çok gururluyum amına koyim. Nereye getireceğim olayı bak. Gata'daki albay "efor sarf edersen ölürsün" demişti bana. Bu sözü cebime koydum işte. Askerden geldikten bir yıl sonra spora başladım. Profesyonellerle hem de. Hâlâ ölmedim. Niye yapıyorum biliyor musun? Babamdan önce ölmek için.
Sıkıldın mı lan?
Git bir çay koy da içelim la. Biz bizeyiz nasılsa. Ben de vicdanımı çıkarıp iki tokat atayayım.
Kendimi bildim bileli hiç karanlıkta uyuyamadım. Yuja da öyle. O göt de uyuyamaz. Hatta karanlık bir odaya bırak ölür bir saat içinde. Ben de öyle. Hihhihihi. Okursa sövecek bana. Hatta dur kanıtlı atayım lan. Küfrü hak edeyim.
O gün ikimizin de karanlıktan korktuğunu öğrendiğimde aklıma gelen ilk soru neydi biliyor musun?
Aynen bu. Cehennem karanlıksa ne bok yiyeceğiz? Bilmiyorum kardeşim. Gerçekten cehennem nerede bilmiyorum. Bu capsleri neden yaptım onu da bilmiyorum. Bir filmde adam kafasını işaret edip, ''Cehennem burada!'' diyordu. Ağlayarak. Benim için de böyle. Cehennem kafamın içinde bir yerlerde. Ne zaman yaklaştığımı fark etsem gözlerim sinyal veriyor. Doluyor her tarafı. Yangın alarmına hazır bekliyor gibi.
Hala çıkmadı vicdanım amına koyim.
Ben bunları yazarken babam içeride telefonda konuşuyor. Konuşma denilmez aslında, resmen ulusa sesleniyor. Şu mitinglerde halka doğru haykırarak rakip partilere giydiren başkanlar var ya, aynen öyle haykırıyor. Amcama. Aslında dolaylı olarak amcama da. Yani halk da amcam, muhatap da. Bilmiyorum kardeşim, bu babam çok düzgün insan lan. Vallah ben onun yerinde olsam şimdiye onuncu sabıkamın dövmesini yaptırmıştım kimlik bilgilerime. Amcamdan dayıma, dedemden halama sağ olsun kazık atmayan kalmadı adama. Sesini çıkarmaz ha. Sadece küfür eder kendi kendine. İşte bana ipotek ettiği en büyük huy da bu. Ben de kendi kendime küfür etmekten başka bir şey bilmem. Ne yaz aylarının bunaltan sıcağında dondurma yerim, ne de intikam denilen o soğuk şeyin tadını bilirim. Ben en iyi o aylarda üşümeyi bilirim.
Bir gün telefonum çalacak ve telefonun öbür ucundaki göt lalesinin ''babanız şu an bilmem ne hastanesinde yoğun bakımda...'' ile başlayan cümleyle kıyameti üfleyecek kulağıma diye aklım çıkıyor lan. Ne zaman bunu düşünsem çığlık sesleri yükseliyor beynimde. Siren seslerinden oluşuyor vücudumdaki tüm façalar. Nefesim kesiliyor, dişimi sıkıyorum, fıtığım patlarken aynı anda böbreklerim iflas ediyor... İsrafil'in sur'undan bahsediyorum amına koyim.
İşte bu durumdan kurtuluş yok. Babamın provasını dedemde yaşadım lan. Aralık ayının -27'yi bulan mevsiminde dedemin ölüm haberi geldi. Yemek yerken hem de. Yetişemedim dedemin cenazesine. Zaten ayakta duramazdım amına koyim. Babamın ilk defa çaresizlikten ağladığına şahit olmuştu kulaklarım. Babaannemin ölümü bile etkilememişti. Kanser daha mı kabullendiriyor zamanı uzatarak bilmiyorum. Her neyse. Hıçkıra hıçkıra ağlarken ağzından dökülen ''Dedeni kaybettik oğlum...'' sözünü unutmak için aldığım maddenin haddi hesabı yok. Sırf 15 paket sigara içtim. Yalanım varsa en büyük orospu çocuğuyum. Oğuz ağabey sadece 4 pakete şahit. Ali piçi biliyor amına koyim gece yarılarına kadar birini bitirmeden birine başladığımı. ''Yeter amına koyim yeter!'' dediğini bile unuttum, ama aynı gece Bekir'in getirdiği ne Jameika, ne de adını hatırlayamadığım o amına koyduğumun kafa yapıcı diğer maddeleri, babamın damarlarımı koparacak derecedeki ses tonunu unutturmaya yetmedi hala. E amına koyim, sadece kulaklarım bunu sağlıyorsa, nasıl dayansın şahit olmaya gözlerim onu o halde görmeye; elini vicdanına koy!
Üstteki maddeleri övünmek için yazdığımı düşünen orospu çocuğudur, onun için yazdıysam ben de orospu çocuğuyum.
''Kaybetmek, sen nasıl bir orospu çocuğusun lan!''
diye bağırdım gökyüzüne.
''Herkeste olan...''
diye karşılık verdi kaldırımlar.
İşte bu bağlamda ben nasıl dayanayım lan babamı kaybetmeye? Allah biliyor aynı gün siyanür içerim. İman eksikliğinden değil lan! Gerçi o da var amına koyim. O nedenle yüzüm tutmuyor avuçlarımı açıp bir şeyler dilemeye. Eminim kabul eder ama hangi yüzle Cihan efendi diye soruyor vicdanım. Neyse. Niye yaparım bunu biliyor musun? Hani Yuja'ya sordum ya; ''Cehennem karanlıksa ne bok yiyeceğiz?'' İşte bunun için.
Dünya = Cehennem!
Ne farkı kalır ki oğlum?
Ne farkı kalır babanın olmayışının, karanlıkta ilerlerken fenerinin bozulmasından?
Ne farkı kalır babasızlığı tarif etmenin, bileklerini kör bıçakla kesmekten?
Ne farkı kalır!
LSD nedir biliyor musun kardeşim? Bilme amına koyim. Siktir git. Deep web diye bir şey var. Oraya merak saldığım zamanlarda VC-17 virüsünü öğrenmiştim. Amına koyduğumun sitesi ikinci bilgisayarımı bozmuştu onu öğreneyim diye. Senin içindi baba. Bunu da arada söyleyeyim dedim. Facebook gruplarındaki ergenlerden oluşan güruhtan bahsetmiyorum. Kafasını siktiğimin geri zekalıları onu bile kendilerine çevirdiler. Neyse.
Spor erkekler için kadın düşürmektir, kadınlar için bikini giymektir. Benim için ise unutmak amına koyim. Bir an olsun unutmak. Sanki ''Replay'' tuşu basılı kalmış gibi lan. sürekli aynı sahneyi içimde yaşıyorum.
Okurken diyeceksin ki, ''Sanki en büyük dert seninki amuğa goyum'' ben benimki mi dedim yarak? Gerçekten böyle düşünüyorsan okuma. İçimi döküyorum sana sadece. Gerisi sana kalmış. Geçer falan diyorsundur belki fakat çıkmıyor içimden işte. Biliyorum eşek kadar adam da oldum. Evet, haklısın da. Görmüyor musun oğlum, yok işte yenemiyorum. Babasız kalmak, Tesla'nın hiç doğmaması gibi bir şey benim için.
Karanlık, karanlık, karanlık!
Anla.
Çıkaramadım lan vicdanı. Çıkarıp konuşamadım amına koyim. Gitmedi de. Selamımı bile almadı. Böyle bir şeyle yaşıyorum düşün işte. Belki başka zaman yazarım onu da. Ayrıca babasını kaybedip yaşamaya devam edebilen herkesin ayağının altını öpüyorum.
Şimdilik bu kadar.
Mesut Cihan Demirel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder