29 Aralık 2015 Salı

Rüya tamiri

Merhaba kuzen.

Bugün, rüyamda gördüğüm ve sıçrayarak uyandığım halde tekrar uyuyunca kaldığım yerden devam ettiğim olay üzerinden bir şeyler anlatmaya çalışacam.

Uzun yolculuğa çıktığını düşün. Bir yandan araba kullanırken, bir yandan da senin için özel olan şarkının içinde olduğu CD çalmaktadır teypte. Yolu yarıladıktan sonra  o özel şarkı tam çalmaya başlar ve içini acıtan en önemli cümleye giriş yapılırken dikkatin dağılır, kasisi görmezsin. Görsen de çok geçtir artık. Sert bir şekilde geçersin kasisten. Teyp, sarsıntı sonucunda o cümlede takılı kalır. Sürekli tekrar eder. Yol o kadar kalabalıktır ki, sağa çekene kadar şarkıdan nefret edecek dereceye gelirsin. Bunu da teybe yumruk atar gibi kapatmaya çalışırken elin ayağın dolandığında fark edersin. Ha işte, böyle bir yazı okuyacaksın.

Hazır mısın?

Hayatta senin için özel insanlar vardır. Anne gibi, baba gibi, kuzen gibi, dost gibi, sevgili gibi, adını koyamadığın gibi ve "Kardeşten öte, benim için" dediğin gibi. Onları kaybedince ne oluyor biliyor musun? Yüklediğin anlamı da kaybediyorsun. Ciddiyim. Mesela ben, "Allah kadar inanıyorum" dediğim insanı kaybettiğimde, inancımı sorgulamıştım. Başkasına aynı şekilde olmuyor. Toparlayamıyorsun. Özel olan yerler vardır. Özel olmasının sebebi, biriyle beraber gittiğin yer olmasıdır. O insanı kaybedince gidemezsin oraya. Anneni kaybedince, doğduğu yere gitmeye korkarsın. Büyüyünce, küçüklüğünün geçtiği yere gidince hâlâ aynı şeyleri hissedersin ama tekrar sığamazsın.

Hayat, sıkı bağlanmış poşet gibi moruk. Yırtmadan kurtulamazsın.

Hiç kimse, günah çıkarmaya giden bir Hristiyan kadar dürüst olamaz kuzen. Biliyorum, şimdi sövecen ama aynen öyle. Çünkü sen, ne kadar tövbe edersen et aynı boku yiyebiliyorsun, hatta o günahın için ne kadar yanabileceğini bile düşünebiliyorsun. Ancak günah çıkaran kişi, o günahtan kurtulduğuna inanıyor. Onu hiç yapmamış olduğu hâle döndüğüne inanıyor.

Bunu neden söyledim biliyor musun? Çünkü doktora gidince bütün şikayetlerini en ince ayrıntılarına kadar anlatabiliyorken, birine yaptığın puştluğu kendine bile itiraf edemiyorsun. Aynaya bakınca utanmıyorsun. Bu mu dürüstlük?

Halı saha maçlarında, skorda anlaşmazlık çıkarsa gizli kurallara başvurulur. İlk önce herkes yemin eder. Yeminler tutmazsa, samimi olanlar "yalancının anasını sikeyim mi?" diye sorarlar. (Yukarıda, günah çıkaran Hristiyan dürüst dediğimde bana söven sözde Müslüman orospu çocuğu, seni de yad edelim yeri gelmişken. Bkz. Yemin < küfür.) Her neyse. Sıkıntı kalecilerden çıkar genelde. Çünkü kaleciler; yediği golü bilse de, hep eksik söylemeye çalışırlar. Sonra herkes attığı golü saymaya başlar falan filan... fakat bizim durumumuz kalecinin yaptığına benziyor moruk. Herkes yediği kazıkları, attıklarından fazla çıkarmaya çalışan kaleci misali.

Neden mi?
Çünkü yediğin kazık kadar insansın onlara göre amına koyim. Dürüstlük veya adamlık bununla ölçülüyor nedense.

Facebook listenden herhangi birine mesaj at. Biraz konuştuktan sonra göreceksin ki, yediği kazıkları Şeytan'ı kovan Allah'ın haklı olduğunu anlatmaya çalışması gibi anlatıyor sana. Sonuna da "yalanım varsa, şuradan şuraya gitmek nasip olmasın" diye bitirir, ya da buna benzer şeyler söyler.

Sen de öylesin, ben de.
Rollere gerek yok.
Burada biz bizeyiz.


Hiçbir şeyi kaldıramaz haldeysen ve intihar edersen; cehenneme girer misin? (Bak, bunu çok ciddi ve en samimi şekliyle soruyorum.)

Üstteki soruyu neden sordum biliyor musun? Çünkü kendimi fazlalık gibi hissediyorum. "Dünya boş kalmasın diye yaratmış Allah seni, ehehehe" esprisi gibi düşünme bunu. İyiden iyiye hissediyorum.

Türkçe'ye sonradan (zorla) giren yabancı kelime gibiyim. Öyle gereksiz hissediyorum. O kelimeler neden kullanılır biliyor musun? Havalı görünmek için. Yeminle bak. "Spontane gelişti" demek yerine "aniden gelişti" dersen aynı etkiyi vermez. Unuttuğun her şey için "sofistike" dersen, kimse yadırgamaz. Baş başayken "O ney la?" diyebilecek kapasitede olanlar, kalabalık ortamda "aynen kardo" derler. Ben de bu kelimeler gibi hissediyorum. Kullanılma amacım "köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek" atasözünün sorusu gibi lan.

Ait hissetmediğin yerde yaşamanın ağrısını bilir misin? Kanser gibidir. Aynı asansöre tanımadığın insanlarla bindiğin andaki ciddiyeti düşün, o kadar ciddi bir kanserden bahsediyorum. Kadrolu personelle şirket personeli getir gözünün önüne. Kadrolu olan kendini oranın sahibi zanneder, şirket personelinin akıbeti iki dudak arasındadır. Ne ait hisseder, ne de sahip.


Ben de öyleyim. Yeri olmadığı halde  kullanılan yabancı kelimeler gibi, umursanılmadığı halde çalıştırılan personel kadar.


Bugün rüyamda, babamla konuşurken kalp krizi geçiriyordu. Birden cenazesinde bulundum. Mezarın etrafında tüm tanıdıkları vardı. O kadar çoktu ki, sanki tüm kazık artıkları ve yedikleri oradaydı. Uyanamadım moruk.

Tanrı dünyayı altı günde yarattı, insan bir saniye içinde kendi dünyasını kararttı.

Her baba katildir moruk. Hz. İsa'dan yola çıkarsak, Tanrı da öyle. Rüyamda bu geldi aklıma. Katilimi gömdüğümü gördüm. En kusursuz katiller, böyledir işte. Tek bir planları vardır ve ölseler dahi planları tıkır tıkır işler. Bomba imha eden bir adamı düşün, imha ederken bile patlatır ya, ha işte babam da ölürken bile beni öldürdüğünden emindi.

Birileri geldi yanıma. Sarılıp ağladılar. Sonra siktir olup gittiler.

Her insan; cenazeden sonraki "bir ihtiyacın olursa, buradayım unutma" cümlesi gibidir, samimi değildir ama karşısındakine inanıyor rolü yaptırır.


Sabah uyandım ve babamı gördüm. Herkesin, en değerlisine kullandığı bir söz vardır; "benden önce ölme" diye. Beni acıtan, birilerinin benden önce ölüyor olması değildi moruk. Her şeyin mutlaka ölmesiydi.

O yıkıntıyla "günaydın" dedim.

Yarına çıkamayacak olan herkes kadar değerli, dün en kıymetlisini yitirmiş kadar değersiz dünyada olduğumu hissettirecek kadar hem de.




Mesut Cihan Demirel.

2 yorum:

  1. Benden önce ölmesin dediklerim dediğim gitti Acizim

    YanıtlaSil
  2. Benden önce ölmesin dediklerim dediğim gitti Acizim

    YanıtlaSil