Merhaba.
Akşam olup eve geldiğinde en sevdiğin diziyi seyrettiğin olmuştur illaki. Televizyon seyrederken aklına hiç "kanser olsam ne yapardım?" sorusu geliyor mu? Benim geliyor moruk. Yani şöyle ki, aynaya bakıp saçıma sakalımı düzeltmeye çalışırken bile bu düşünce sıçrıyor ifademe.
İnsanları anlamıyorum hiç. Anlamadan da ölüp gidecem şüphesiz. Buna rağmen yine de kusacam içimdekileri. Hiçbir şey değişmese de sırtımdaki yükü azaltmaya çalışacam.
Neyini feda edebilirsin, nefret ettiğin hayatta yaşamaya devam edebilmek için?
Hastalıktan kurtulmak için, kullandığın kolunu kesmelerine izin verir miydin?
Çok sevdiğin insanlar vardır hayatında. Uzvunu feda edebileceğin kadar çok sevdiğin insanları düşün. Ne yaptılar senin için? Sen, tek gözünü seve seve verecekken cebindeki beş lirayı senden saklamadılar mı? Sen, onu yaşatmak için diyalize bile bağlanmayı göze alabilecekken, o evinde kaç gün misafir eder ki seni?
İnsan, yalnızlıktan ölebilir kuzen. Sabah kalkıp bunu düşündüm. İnsan, her şeyden ölebilecekken sabah kalkıp "en iyi dost, yalnızlığını paylaşan değil, yalnızlığı gideren değil, gizleyen de değil, o kelimeyi unutturandır" dedim kendime. Eğer dışarı çıktığında selam verecek kimsen yoksa bulunduğun yere ait değilsin demektir. Akşam televiyonu açmıyorsan, yalnızlığına saçma sapan mesajlaşma uygulamalarıyla yama yapıyorsun demektir.
Ama daha kötüsü var. Yalnızlığını gideren şeylerin seni öldürmesi.
Doğurduğun insanın seni öldürmesi ne kadar intiharsa, yalnızlığını gidersin diye kullandığın şeylerin seni öldürmesi de o kadar intihardır.
Bunları düşününce aklıma Pinokyo masalı geldi. Gepetto da yalnızdı. Eğer yaşlı ve yalnızsanız, gördüğünüz her şey halüsinasyondur ve inatla peşinden gitmeye çalışırsınız. Carlo Collodi'den özür dileyerek, Pinokyo masalını kendime göre derleyip size sunmak ve bugünkü yazımı da böyle bitirmek istiyorum. İşte benim gözümden, Pinokyo'nun gerçek hayat hikayesi:
Kur'an-ı Kerim'in hicr 26'ıncı ayetine göre insan şöyle olmuştur; "Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık."
İncil, Yaratılış 1:27'de de der ki; "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı."
Tevrat'a göre de iki şekilde yaratılma hikayesi vardır. Ancak Gepetto, sadece Yahvist metin'den yola çıkmış olmalı. Çünkü orada ikinci insan (kadın) ilk insanın (erkek) kaburga kemiğinden yaratıldığını iddia eder.
Gepetto, yalnızlıktan kutsal kitapları karıştırmaya başlar. Hristiyanlığa göre hz. İsa, çarmıha gerilip öldürülmüştür. Ancak müslümanlar nisa 157'den yola çıkarak ölmediğine inanır, tabii çarmıha gerilenin de Yahuda İskaryot olduğuna da. Bunları araştırırken Gepetto'un aklına şöyle bir fikir geldi; "eğer İsa, ölmediyse, onun kanına boyanan tahta çarmıhtan insan da yaratmak mümkündür."
Gülme. Yalnızlık, insana her şeyi yaptırır! En çok da saçma şeyleri, Allah'a inanır gibi yaptırır.
Gepetto, artık yalnızlıktan kurtulmanın nasıl olacağının krokisini kendi kafasında belirlemiştir. Geriye sadece Crux Vera çarmıhını bulmak kalmıştır. Ancak kutsal Crux Vera haçı; 1204 yılındaki Latin istilası sırasında Ayasofya yağmalanınca, mevcut son parçalarını da kaybetmişti. Gepetto'un o haçı aramaya çıktığı yıl ise 1878'dir.
Tam beş yıl sonra, 1883 yılında Gepetto kutsal haçı bulmuştur. Evinde ince bir çalışmayla güzel bir kukla haline getirmiştir. Her gün kuklasıyla oynamaya başlamıştır. Ancak belirli bir zaman sonra bu kendine yetememeye başlamıştır. Bir gece, uyumadan önce kutsal kitaplardan beslenerek şöyle yalvardı; "İsa'yı babasız yaratan Allah'ım, onun kanını taşıyan tahtadan yaptığım kuklama da annesiz hayat ver. Yoksa kendimi öldürebilirim yalnızlıktan!"
Zariyat 56'da "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." der Allah ve Gepetto'un bu duasını kabul eder. Çünkü Gepetto, ona yönelir. Ondan yardım ister. Allah için hiçbir şey mucize değildir. Peygamber'in söylediğine inanılan şöyle bir söz vardır; "Bir kimse Cuma günü ikindiden sonra Ayet’el Kürsi’yi ıssızbir yerde 17 defa okursa, daha evvel kendisinde olmayan haller oluşur. O anda dua etse, duası kabul olunur." Ya Gepetto bunu yürekten istemişse? (Masallar, inanıldığı kadar gerçektir.)
Gepetto, bir sabah uyanır ve karşısında Pinokyo'nun ona gülümseyerek baktığını görür. İçinden geçirdiklerini sesli bir şekilde "keşke günaydın diyebilecek kadar canlı olabilseydin" der. Ardından Pinokyo "günaydın" der. Gepetto, o an şaşırmaz. Çünkü o kadar çok istemiştir ki bunu, hayâl bile olsa umurunda değildir. Tıpkı Musa'nın peşinden koşan Firavun gibi. Hiç yadırgamaz bu durumu. Ve Allah'ın bu iyiliğine karşılık, Gepetto da Pinokyo'ya ilk önce okumayı aşılamak ister. Çünkü ilk emir "İkra!"-dır.
Evdeki hesap çarşıya uymaz ve Pinokyo, ne okulu, ne de okumayı asla sevmez. Gepetto buna çok üzülse de, İsa'nın çarmıhtaki hali aklına gelir ve Pinokyo'ya asla "Neden?" sorusunu yöneltmez. Yöneltemez.
Bir gün, komuşusu uzun zamandır göremediği için Gepetto'yu merak eder ve evine gitmeye karar verir. Ancak eve geldiğinde gördüğü manzara şok etkisi yaratır. Tahtadan bir çocuğun konuştuğunu görüp baygınlık geçirir. Allah'ı görmek isyeyen ancak sadece kudretinden bile yığılıp kalan peygamber gibi komşusu da oracıkta bayılır. Gepetto, bu durum karşısında sadece şuna inandırır kendini; "Pinokyo, beni düşündüğü için okula gitmedi. Yoksa beni büyücü zannedip öldürebilirlerdi."
Bu olanlar karşısında çok etkilense de Pinokyo, babasına belli etmemeye çalıştı. Bir gece babasının dua ederken " Pinokyo'nun insan olmasını istiyorum" dediğini duydu. Etten kemikten olmasa da bir ruha sahipti Pinokyo. Çok üzüldü. Ancak babasına hak verdi. Çünkü normal bir insan onu görünce inanmak istemiyordu.
Nasıl inanılsın moruk, hz. İsa "ben peygamberim" demesine rağmen çarmıha germediler mi? Pinokyo'ya neler yapılır düşün bakalım. Gepetto da bunu düşündü ve insan içine çıkarmaktan vazgeçti.
Komşusu kendine gelip evden ayrılınca Gepetto'un büyücü olduğunu söyledi insanlara. İnsanları kışkırtarak bir gece evini bastılar Gepetto'un. Ancak evinde hiçbir büyüsel eşya bulamadılar. Pinokyo'yu bile bulamadılar. Çünkü Pinokyo, daha önceden gitmeye karar vermişti. Babasının uyuduğu o gece de çoktan yola çıkmıştı bile.
Yolda Cebrail (a.s) ile karşılaştı. Cebrail, "nereye gidiyorsun?" diye sordu. Pinokyo, "insan olmaya gidiyorum" cevabını verdi. Cebrail hiçbir şey demeden yolundan çekildi.
Bu sefer Pollyanna ile karşılaştı Pinokyo. Poll, "nereye gidiyorsun?" diye sordu. Pino, yine aynı şekilde "insan olmaya..." cevabını verdi. Poll, gülümsedi. Sonra Pino'nun burnunu koparıp kalbine sapladı ve "bir şey hissediyor musun?" diye tekrar sordu. Pino, "hayır" dedi kendinden emin şekilde. Poll, "insan olmak için kalbin çok acımalı" dedi. Pino, içinden "kurumuş bir ağaca ne kadar zarar verebilirsin ki?" ama dışından "haklısın, o halde nereye gidersem gideyim bu olmayacak" dedi. Poll, tastikler gibi kafasını salladı. Pino geri döndü. Fakat döndüğünde evini yanıyorken buldu. Çünkü inkâr etmemişti Gepetto. Yaptıklarının arkasında durmuştu. Anlatmıştı. Gözlerine baka baka anlatmıştı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı...
Diz çöktü Pino. Kalbine dokundu. Poll haklıysa, insan olmuştu. Ama vazgeçti, önce insanlıktan, sonra da yaşamaktan. O hırsla kalktı ayağa, evini ve babasını yakanların üstüne koştu. Hz. İsa'nın aksine "İnsanlık bu mu!" diye haykırarak koştu. Ardından yangına koştu Pino, ateşe koştu. Gözyaşlarıyla söndürebilmek için koştu. Her şeyi düzeltmeye çalışır gibi koştu. Ve insanlığını da alak suresinin 8'inci ayetine sıkıştırarak koştu.
Tahta gibi, insan kadar!
Geriye de evini yakanların üzerine gözyaşlarını ve araf suresinin 179'uncu ayetini bıraktı. "Andolsun ki," dedi ayet, "cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık."
Peki kuzen, Gepetto'ya ihanet eden Pino muydu, insanlar mıydı, inandığı mıydı, yoksa inancı mıydı?
Nebe suresinin 40'ıncı ayetine yaslanarak asıl soruyu soruyorum sana, insan olmaya ne gerek var moruk?
Mesut Cihan Demirel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder