Güven... iki hecelik bir kelime. İki insan arasındaki ayna. Manası derin, maddesi tanrısal. Hani futbolda bir tabir var ya, hemen bir örnekle söyleyeyim o tabiri; "gol diye yazılır, Ronaldo diye okunur." Ha işte bu da böyle; "eroin diye yazılır ve güven diye okunur."
Naber la?
Samimi gelen her şeyi seviyorum. Küfür dahil, Afrika'dan bana ne Süreya? Ehehhe. Böyle bir hırsız şair vardı galiba. Süreya'ya itafhen bir sözünü deyim yerindeyse "iğrençleştirmiş". Neyse sikeyim onun yavşak götünü. Konumuz biraz daha derinsel. O nedenle oraya bu tarz götoğlanları inemez. İnanır mısın bilemem ama ben ölümü hep hata olarak gördüm morukcum. (Morukcum, sözünü de Erdal piçi çok kullanır. Hehehe onu da yad edelim.) Cidden öyle kardeşim. Ölüm, hataydı. Eğer sen de köpeğini boğuşmada kaybetseydin ne demek istediğimi anlardın. Yedi yaşındayken dedesini kanserden kaybeden Ümit piçine göre de ölüm hataydı, ondan üç yaş büyük Yasin'in elini kesmesi de hataydı, ikisinin yaşının toplamı kadar olan birine göre düşünürsek eğer; telefonu arka cebinde unutup üstüne oturarak ön camını kırmak da hataydı. Şimdi size Orhan Gencebay'ın Hatasız Kul Olmaz şarkısı üzerinden argüman oluşturup devam etmeyeceğim bu yazıya.
Ömründe bir kere bile olsa, ''esprisine gülünmeyen adam'' gibi hissetmeyen ne kadar insan varsa amına koyim.
Neyse konuya gireyim. Geçenlerde bi' abimiz geldi ziyaretimize. Bana, ''ikinci kitabın da çıkmış yeğenim, hayırlı olsun.'' dedi. Teşekkür ettim, ve daha yüzümdeki o saçma sapan sırıtma gitmeden devam etti konuşmasına. Bak, dedi, ben asla kitabı yazan götoşlarla ilgilenmem. Sevmem de zaten. Benim hayranlığım, o kitabı yazdıran hikayenin kahramanıdır. Yani mesele yazmak değil, yazdıracak kadar sağlam hikayeye sahip olmak. Şimdi bana en süper hikayeni anlat dersem on dakikayı geçmez anlatacağın şey. Fakat başkası bu on dakikadan bir kurgu yaratır aklın gider. İşte sen bunu yapıyorsun. O sikindirik on dakikayı iyi sunuyorsun. Gerçek değil desen de insanlar hissediyor o gerçekliği. O nedenle senin de tarzına hayranlık duydum biraz... ben devam etmesini beklerken, yani gözlerimi dikmiş salak salak seyrederken, sustu. Ağırca kalktı yerinden... Gerisini söylemeyeceğim.
Bu arada konumuz yok.
Birine güvenmek, kimden bulaştığı belli olmayan hastalıktır. Önlem alınmazsa ölümcül olabilir. Kuduz gibi saldırgan, kanser gibi savaşçı ve grip gibi yılın her döneminde görülebilen bir hastalıktır. ''İnsanlara güvenmiyorum'' dersin, sonrasında da bilmem kaçıncı defa aynı sakarlığı yaparsın ve içindeki aynayı kırarsın. Hababam Sınıfı'ndaki arka bahçede top oynarken kırılan cam vardı ya hani, hatta Mahmut Hoca sürekli yasaklardı orada top oynamayı falan, ha işte aynı sahnenin milyon tekrarıdır o ''insanlara güvenmiyorum'' sözü. Sile sile öğrenirsin o aynayı temizlemeyi tatlım. En son Hülya'ya güvenmiştim. O da aynı şeyi yaptı. Ondan iki yıl önce Özlem'e güvenmiştim aynını o da yaptı. Hatta sene 2012 moruk, Halamın evladı bile aynı şeyi yaptı, bir sene öncesinde dayımın çocuğu yaptı aynını. Haftalık kurulmuş çalarsaat gibiyim anasını sikeyim. Aynen öyle hissediyorum lan. Amına koyim, ben de çıkıp bana güvenin levhasıyla dolaşmıyorum fakat ne bileyim, Allah yukarıdan bakar da zoruna gider diye yapamıyorum ''elimde koz bile olsa''. Bilerek tırnak içine aldım, çünkü o amına koduğumun kozunu kimseye karşı kullanmadım şu ana kadar.
Hep aynı sahne kuzen. Sürekli aynı sahneyi seyrediyorum sırt üstü yatıp tavana bakınca. Sanki giyotin var anasını siktiğimin tavanında. Öyle canım yanıyor düşününce ve bu düşüncelerin tavana bakarak sıçramasında.
İmam Hatip Lisesinin önündeki Atatürk büstü gibiyim lan. Sanki herkes benden nefret ediyor fakat katlanmak zorundaymışlar gibi geliyor. Ya da elimde bir bıçak var ve ben, benden nefret eden herkese ''n'olur hayatımı kurtar'' diye yalvararak kovalıyormuşum gibi hissediyorum. Onlar da anlamayıp; elimdeki bıçağı görüp kaçıyorlar...
Aslında... Aslında fark etmiyorlar bile, değil mi?
Zaten kim fark ediyor ki; tıraş olurken, bir gün bileklerini aynı jiletle kesebilme ihtimalini?
Uyumak için aldıkları hapı, bir gün asla uyanmamak için kullanacaklarını düşünüyor mu insanlar?
İntikam almadan önce kimin aklına geliyor Allah?
İlk bölümde ölüm hatadır dedim ya. Keşke o yaşlara geri dönsem lan. Hata yapmazsam ölmeyeceğime inandığım, babam olduğu sürece ölmeyeceğim için güvende hissettiğim, Süper Mario kadar, hatta yakartop oynarken topu havada tutup ekstra bir cana sahip olacağım ve asla oyundan çıkmayacağımı yani ölmeyeceğimi düşündüğüm yıllarımı n'olur geri verin bana. Ya da öldürün beni. Her gün ölümü düşünüp de ölememek nasıl bir şey bilmiyorsunuz orospu çocukları. Hayatımı kurtarın diye elimde bıçakla üzerine koştuğum insanlar da bilmiyordu zaten. Bilseler, karşıdan karşıya geçerken fark etmediği araba çarpmadı diye şoföre teşekkür etmek yerine kan davası güderlerdi. Kan bağışında bulunan insanlar, Kızılay'ın deyimiyle ''kurtardığı hayatlar''ın daha feci şekilde ölmelerinin tek sorumlusudur. Siz de öyle!
Beni öldürmediğiniz her gün, en az onlar kadar suçlusunuz!
Neden mi ben yapmıyorum?
Ölümüm kayıtlara intihar olarak geçmesin diye, Allah katında.
Borçlanmayı sevmem.
O yüzden, bir hata gerek bana. Küçük bir hata. Hakan Günday'ın '''doğum gibi'' dediği ölümcül bir hata. ''Çivi çiviyi söker'' deyimine yaslanarak söylüyorum; babamın hatasını sonlandıracak bir hata gerek.
Bu kadar.
Mesut Cihan Demirel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder