24 Temmuz 2015 Cuma

Karalamaca (Vol.2)

Naber kardeşim? (Bu günlerde ihtiyacımız var bu sıfata)

Çok değişik bir ortamda yaşıyoruz kardeşim. Daha düne kadar mahalle maçlarında beraber kolasına maç yaptığımız adamlardan nefret eder hale geldik. Eskiden arkadaşın bir kızla sevgili olmuşsa o artık senin bacın oluyordu, şimdilerde ''sol memesini çok emdim, oraya dokundukça beni hatırla hehehe'' diyebiliyoruz. Evet, aynı kızı sikmek için kullanılan arkadaşlar edinmeye başladık. Hiç kusura bakma kızım, böyle ve sen benden daha iyi biliyorsun bu ortamı. Eskiden kız var diye küfür edilmezdi, şimdi kızlar benden daha çok kullanıyor alt takımları. Eskiden akşam milli maç varken herkes seyrederdi, şimdi istiklal marşını yuhalıyor bir tarafımız. Hatta en vatanseveri bile evinde seyrederken istiklal marşında ya kanalı değişiyor, ya da sesini kısıyor, ki bitsin de açayım diye. Hatta ve hatta lise zamanlarında cuma günleri istiklal marşlarını okurken yanındaki arkadaşını güldürmeye çalışanlar bugün neler yazıyorlar neler... Eskiden sevgi emekti, şimdi sikene kadar alttan almak... Böyle yazarsam uzar gider.

Peki kardeşim, ne değişti?
Bak sana kardeşim, diyorum ama aynı soydan bile gelmiyoruz. Yani ''biz'' demek buydu. Birine kardeşim diyebiliyorsan ona yamuk yapamazsın oğlum. Arkadaş, dost, kardeş, yol arkadaşı hep aynı anlamdaydı. Konuşmasan bile götünü açamazsın, kuyusunu kazamazsın ve gerekirse o bunu fark etmeden yardım bile edersin. Bu konuda hala ümitlerim var. Bknz. Tekin Kale. Bu piç çok sağlamdır bu konuda. Neyse götü kalkmasın.

Ama masum olan ne varsa hepsini siktik biz. Önce sobadan başladık sıcak ve samimi olanı kesmeye. Sonra Milli maçlarda yanımıza gelip ''beyazlılar mı bizimkiler?'' diye soranları bitirdik. İleride de ''al oğlum lazım olur'' diye zorla para veren eşi dostu bitireceğiz, ki kalmadı galiba öyle dostluklar. Artık dost kelimesinin anlamını ''henüz kazık atmayan'' olarak değiştirebiliriz gönül rahatlığıyla. Güveni de bitirdik. Eskiden kapıyı kilitleyip komşuya verirdik anahtarı, şimdi götümüze sokacağız aynı anahtarı neredeyse.


Eskiden okumanın ve araştırmanın amacı ''doğru bilinen'' yanlışları bulmaktı, şimdi birilerine hava atmak. Hiç ''ne alağöaakası var amuğaa goyen'' deme, siktiğimin ÖSYM puanını bile alnına yazıp dolaşacaksın neredeyse. Annen-baban sırf millete hava atmak için dünyaya getirmiş seni. Fazlası değilsin aslanım. Tahsilsiz adam geri zekalıdır bizim topluma göre, tıpkı eskiden matematik ve Türkçe'si zayıf olanlara yaptıkları gibi. Zeka nedense hep bir puandır. Başkalarının vermiş olduğu puanla kendini geri zekalı hisseden ne kadar dalyarak varsa amına koyim. (Kendim dahil)


Doğru olan her şey zamanla yanlış kullanılır. Bu kesindir. Çünkü belli bir çoğunluğun kararıdır ve o çoğunluk da Allah tarafından gönderilen peygamber değildir, ki gönderdiklerine bile bir kulp bulduk geçmişte ve halihazırda da bulmaya çalışıyoruz. O nedenle neyin doğru olduğuna ''bakış açısı'' dediğimiz olgu karar verir. Ne yazık ki bu bile değişkendir. Atatürk üzerinden düşünürsen kardeşim, seveni de çoktur sevmeyeni de. Hatta git sor hepsinin mantıklı bir açıklaması vardır. Zaten birilerini körü körüne bir şeye inandırmak için mantıklı ve kafa yorucu cümlelerle yapmalısın. Mantık da basit sorulardan geçer. Dene oğlum, göreceksin. Sürekli değişir dünya. Bu değişimin iyi yönünü nedense kapamıyoruz. İleride robot olacağız. bak bunu unutma. Ben göremem o günleri belki fakat emin olun torunlarınız görecektir. Makinelerin yönettiği geri zekalı bir toplum olacağız. Bunu bile ayarladılar. Yok edecekler bizi. Hazırlanın.


Aslında buraya içimdeki çatışmaları yazacaktım ama sanki içimdeki çatışmalar gündeme yansımış gibi oldu.

Bugün spor salonunda İbrahim hocamla biraz muhabbet ettik. Bana, ''sen Allah'a inanıyor musun?'' diye sordu. Ben de gülerek, ''inanmazsam bunu sorun etmez herhalde heheh'' dedim. Sonra konuşmaya başladık bir parça. Aynı şeyleri size de söyleyeyim. Allah, o kadar farklı şekilde işlemiştir ki bize bunu birazdan anlayacaksın. Bir arkadaşın sana söz verip yapmazsa ona gönül koyarsın. Ama Allah, dualarını kabul etmezse ona gönül koyamazsın. Hatta çalışıp yaptığın şeyleri bile ona bağlarsın. ''Allah'a şükür'' ile başlarsın başardığın her şeye, ve bu doğrultuda da ''Allah izin verirse'' diye başlarsın başarmak istediğin her şeyin cümlesine. Olmazsa da ''Allah'ın dediği olur'' diye bitirirsin cümleni. Gram düşünmezsin. Çünkü hayırlısı değildir falan filan. Düşün abicim, fanatik derecede tuttuğun takımı getir gözünün önüne. Birileri sana şu cümleyi çok kurmuştur; ''ne kazandırıyor la sana x takım?'' Evet ulan kazandırmıyor. Hatta zararı var, yararı yok. Ama seviyoruz. Sevgiden bile üstün amına koyim. E hal böyleyken tuttuğun takım sana en fazla şampiyonluk sözü verip tutmaz, fakat yine de bırakamazsın. Ne kadar küfür edersen et bırakamazsın. En fazla maçlarını seyretmezsin. ''Fanatikler'' için söylüyorum. Şimdi bu olayı al inancına yapıştır. Allah sana bu dünyada hiçbir şey vaat etmiyor kardeşim. Bana inanana gökdelen dikeceğim ya da inananı kadrolu işe sokacağım demiyor. Dünya ile hiçbir vaadi yok ama inanıyorsun. Kimimiz korkudan inanıyor, kimimiz mecburiyetten, kimimiz alışkanlıktan, kimimiz ortamından, kimimiz bu dünyanın anlamının o olduğunu düşündüğünden, kimimiz sorguladığından, kimimiz cevap bulamadığından, kimimiz de cevapları bulduğundan... Herkesin bir sebebi var. Diğer taraftaki vaatleri unut, o söz konusu olmasa kimse inanmaz zaten. Tuttuğun takım da öyle, sana bir taraf için vaat veriyor sonuçta. Spor hocam sorunca nedense kendimi boşlukta gibi hissettim. Sanki rol yapıyor gibi. Düşünsene hacı; namaz yok, oruç yok... yok abi, ne yalan söyleyeyim ağır geliyor. Bunları düşünüp nasıl inanıyorum diyeyim şimdi, elini vicdanına koy. Ama inanıyorum. Yapmazsan yakarım diyor ama yine de inanıyorum. Belki onun da bir beklentisi yok benden, o benden daha az inanıyor bana, hatta blöf yapıyor fakat ben inanıyorum. Düşünsene moruk, tek istediği şey kurallara uyman. Şimdi sorsam sana, ''neden uymuyorsun?'' diye, vereceğin cevap yok amına koyim. İhtimal diye bir şey var bilinçaltında. İnanıyorsun fakat uygulamıyorsun. Çünkü ölünce ne bok olacağını gerçekten bilmiyorsun. Bilmediğine de bilinçaltın karşı çıkıyor. İşe atlamak için önünü görmen gerekir ya, sermayeni ona göre koyarsın ortaya. Ha işte bu tam tersi moruk. Şansa koyuyorsun sermayeni ortaya. Önün karanlık. Sora şunu soruyorsun kendine; ''ne için çabalıyorum?''

Şu sorduğun soruya verdiğin cevap seni tatmin etmemeli. Çünkü cevabını bildiğin soruda, bile bile yanlışı işaretliyorsun. Siliyorsun ve işaretliyorsun. Sürekli. O şıkkı kaybedene kadar. Kaybedince de ölüyorsun.

Peki moruk, düşünelim. Ömer Hayyam'ın espriyle karışık sözünden yola çıkalım. ''İnsanlar, cennet için yaşar. Cenneti verirsen onları kontrol edersin.(yönetirsin)'' Sen buna inanıyor musun? Gerçekten cennet sende olursa kontrol edilir misin, ya da yönetilir misin? E oğlum verilmemiş mi cennet Hz. Adem'e? Tek bir şey istenmemiş mi karşılığında. Ne olmuş peki? Dünyadayız. Demek ki kontrol cenneti vermekle olmuyor. İnsanlara cenneti vermek yerine sağlam bir yalana inandırmak daha mantıklıdır. Bak ''doğrudur'' demiyorum, ''mantıklıdır'' diyorum. Çünkü o zaman geldiğinde sana hesap soramaz. Sen de istediğini almış olursun çoktan. Bedeller kimin umurunda? Her yalanda bir parça gerçeklik payı bulundurmak gerekir. Ekmeğin ucunu bölüp yemek gibi düşün. tadını vermekten bahsediyorum. (Örn: cennet = bu dünyadaki hazların bilmem kaçıncı katı) Bu neye benziyor biliyor musun? Şu reklamlarda ''milyonlarca bedava panda stix'' diye götünü yırtan dondurma firması var ya, ha işte bir farkı yok ondan. Hatırla küçükken ''en çok bedava çileklide çıkıyor kanka'' diye kandırdığın ve kandırıldığın günleri.


Bunları bana küfür et diye yazmıyorum sadece. Biraz da olsa düşün diye yapıyorum çoğunu. Çünkü eğer ben yaşadıysam bu buhranları sen de yaşamışsındır biliyorum. ''Dünyadayız'' dedim ya, dünya burası ve eğer bu dünyaya bir felaket girerse eninde sonunda hepimiz yaşarız. Sadece tarifi zor olur, ya da farklı. Ulan çocukluğumuz bile aynı. Duygularımız, tavırlarımız, konuşmalarımız... anasını amı işte aynıyız. Kimliğinde ne yazdığı önemli değil. İnan bana sen bensin, ben de sen. Eğer inanıyorsan kitaplara, akrabayız da. (Sözümü kesme piç) Darwin'e dahi inanıyorsan Bing Bang olayı bile bizi aynı kılar.


Her şeyi siktir et de bir şeyler soracağım;

''acı mı insanı yarattı, yoksa insan mı acıyı yarattı?''

''Kötülük mü şeytanı yarattı, yoksa şeytan mı kötülüğü yarattı?''

''Din mi insana yayıldı, yoksa insan mı dini yaydı?''

''Allah mı şeytanı kovdu, yoksa şeytan mı kovulmayı seçti?''

''Kin tanrıdan mı bulaştı, yoksa şeytandan mı?''




Bu kadar!





Mesut Cihan Demirel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder