Üstü başı ölüm kokan fakat hiçbir şekilde amacına ulaşamayan bir adamın sıradışı hikayesini okumak ister misin? (İntihar)
-Ben de isterim biri yazarsa.
Burada okuyacağınız her şey 12 katlı bir hastanenin çatısından sarkarken hissedilen duyguların özetidir. Tamamen kurgudur, ama bir gün gerçekleşecektir.
-Çok iddialı.
Başlayalım.
Hayatım boyunca "hastayım" demedim. Burnum aktı, ateşim çıktı, kustum... fakat hiçbir şekilde içinde hasta kelimesi geçen bir cümle kullanmadım. Çünkü eğer hastalığınız ölümcül değilse, bu kelimeyi söylemeye hakkınız yoktur. Buna inandım. Böyle yaşadım.
-Her hastalık bir miktar ölüm taşır. (Doğum gibi, intihar gibi)
Kanserim diyen biri aynı anda hastayım da diyebilir. Ancak sinüzitim azdı yine diyen biri asla hastayım demeyi hak etmiyor. Demeyin!
-Hastalık, eksik bırakmak değil yok etmektir.
-Hastalık, eksik bırakmak değil yok etmektir.
Hastaneye giren herkes önce heyecan yapar. Tahliller sırasında bu heyecan yerini paniğe bırakır. Oyuncu değişikliği gibi düşünün. Çünkü bekleyiş, kabir azabı gibidir. Neyi beklediğinizi bilmiyorsanız, her saniye cehenneme girmek için sırada olmaktan farksızdır bu durum. İki farklı malzemeyle farklı (yeni) tatlar elde edebilirsiniz, iki farklı duyguyu aynı anda yaşarsanız hissettiğiniz tek şey "karmaşa"dır. Karmaşa, hislerinizle sizin aranıza duvar örer. Düşünce bile sızamaz o duvardan ve size yansımayan hiçbir şeye isim veremezsiniz. Tarif edebilmek için bu gereklidir.
-İnsan karmaşadır.
Panik, karar verememektir. İntihar edip yaşamak istemektir. O nedenle "acaba" kelimesi sizin kurdunuzdur. İçten içe yer.
-İnsanı yaralayan inancıdır.
-İnsanı yaralayan inancıdır.
Sonuçları alırsınız. Panik yerini korkuya bırakır. Eğer hastanedeyseniz inanın bana sizi en ufak şey bile cehennem kadar korkutur. Hatta daha fazla. İnsanın en belirgin özelliği korkudur. Ortak paydamız korkudur. Her şeyde vardır ve eğer çay bardağıyla bir bağlantı yapacak olursak, dudak payından geriye kalan her şey korkudur.
-İnsanı öldüren, inandığından şüphe etmektir.
-İnsanı öldüren, inandığından şüphe etmektir.
Pişmanlık...
Pişmanlık, korkudan geriye kalan her şeydir. Geriye dönüp bakamamaktır, suyun içinde ölümü bekleyen çiçektir ve "keşke" bile diyememektir. Ve pişmanlık, vicdan azabının somut halidir.
-Bazen dudak payı her şeydir.
-Bazen dudak payı her şeydir.
Hazır mısın psikopat çocuk? Peki sen yobaz? Seni unutur muyum hiç asi hümanist? Tek tek saymayayım şimdi. Herkes otursun yerine başlayalım.
Tekrar Merhaba.
Bir önceki yazımda "yin yang" felsefesine değinmiştim. "Her iyilikle biraz kötülük, her kötülükte biraz iyilik" sözünü barındıran bir düşünce. Anton Szandor LaVey ismini duydunuz mu? Hiç zannetmiyorum. Bu elaman "Satanizm" kurucusudur ağalar. Eğer biraz araştırma yaparsanız yin yang felsefesini benimseyen bir tarikatin lideri olduğunu da görebilisiniz. Beni asıl düşündüren "her şerde bir hayır vardır" sözünü bizim topluma kazandıranın kim olduğudur. Öyle bir kazandayız ki, kimin kim olduğunu veya bize kimlerin "dayatma" yaptığını göremiyoruz. Yoldan birini çevirip "dinsiz kimdir?" diye sorarsanız "amuğa goyun ateyizdir" cevabını alabilirsiniz. Dinsiz = ateist demek değildir. Eğer iyi araştırırsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Yaratıcısı olmadan dini olan ve yaratıcısı olup da dini olmayan çok toplum vardır. (Olduğunu ve olmadığını varsayalım) Kitabı okuyup ateist olan biri, kitabı okumayıp dindar olandan daha az tehlikelidir. Hatta tehlikeli bile diyemeyiz. Genelde bütün savaşlar din yüzünden olmuştur. İnanç yüzünden, görüş yüzünden ve bakış açısı yüzünden. Herhangi bir dini ele alalım ve öyle düşünelim. X dine mensup bir insan o dinin gerekliliklerini iki şekilde yerine getirmeye çalışır. Birincisi "dayatma", ikincisi "ya varsa" düşüncesi. İlki toplumsal bir olgudur ve dayatılmayla yönetilen bir toplum her düşünceyi yok edebilecek güçtedir. Kişisel düşünceden bahsediyorum. Ve şeytani olan hiçbir güç tek kişi üzerine yoğunlaşmaz. Teke tek yok etme işi cennette kaldı çünkü. İkinci düşünce "ya varsa" zihniyeti. Hz. Ali'nin bir olaya yaklaşımı bu yönde olmuştur. İnanmayanlardan biri hz. Ali'ye "ya yoksa" diye sorması üzerine "yoksa benim kaybedecek bir şeyim yok, beraber yok oluruz ama varsa sen helak olursun" der. Ve başta İmam Gazali olmak üzere Fahruddin Razi'den İmam Aşur'a ve hatta Said Nursi'ye kadar tüm inanan(?) ve Müslümanlıkta sembol haline gelenlerin bu felsefeyi benimsediğini görmüşüzdür. "Ya varsa" düşüncesinin temelinde korku yatar. (Bana göre)
Ateizm felsefesine göre de "ticaret" anlayışı yatar ve bu etik değildir. Bknz. Eğer tanrı varsa ticaret yapmaz*
Bana komik gelen ne biliyor musunuz? Korkuyla bile olsa tam anlamıyla yapamamak. Yani şöyle ki, atesit düşünceyi sonuna kadar savunan, savunmakla kalmayıp uygulayan herkes cehennemi dibine kadar hak ediyordur, Eyvallah. Bunda hemfikiriz. Fakat aynı şeyi inananlara zımbalayalım bakalım ne olacak. Sonuna kadar savunup da dibine kadar yaşayan var mı hâlâ aranızda? "Amaaan cennete gidek de fark etmez dibi, kıyısı. Hof!" diyorsun değil mi sevgili sığır? Yok abi, yamalıklı pantolon gibiyiz. Yırtıldıkça yamıyoruz. Uydurmaya çalışıyoruz kendimize. Vallah aynı şey. Şimdi biri çıkıp sen yapabildiğini yap da gerisini boş ver Allah'ın işine karışılmaz diyordur. Beklesin o. Aşağılarda cevap vereceğim ona. Şimdi dağılmasın konu.
-Tircari bekleme yapma.
Burada size ateizm hakkında bilgi vermek gibi bir niyetim yok, çünkü "inkâr" ve "yok" aynı şey gibi geliyor hâlâ bazılarınıza. Bu bağlamda da ben ne dersem diyeyim sadece "körü körüne" inanmak zorunda hissetmeyi köküne kadar hissedecek bazıları. Oysa benim derdim şu blogu okuyan herkesin bir parça düşünmesini sağlamak. Yanlış da olsa. Çünkü yanlış, dayatmadan daha iyidir. En azından kendi düşüncesidir.
Şimdi dini kitapları okuyup, dini demeyeyim de tasavvuf diyeyim. Çünkü biz putları içimizde yıkamadık hâlâ. Said Nursi'yi sevmeyen dindar kardeşimiz yoktur herhalde. Aynı kardeşler Nietsche'yi bir o kadar sevmez. Çünkü o ateisttir. (Bana göre değil. Mevlana'nın okumuş hali sadece) Peki güzel kardeşim, "Said Nursi kuran beni müjdeliyor, sobayla konuştum vs. diyor hehehe çok komik adam. Bir de buna inanan var yieğaaa" diye dalga geçenlere "siz o adamı anlayacak kapasitede misiniz?", "siz kim köpeksiniz?(!)" diyorsun da, "Tanrı öldü, biz öldürdük. Katillerin katiliyiz.." diyen Nietsche reyizi neden dışlıyorsun anlamadan? Yakışıyor mu sana? Saçından sakalından utan. Ayıp.
Ha bu arada en çok da neyi düşünüyorum biliyor musunuz? Şu yazdığımı sadece korku anında ve çıkarları doğrultusunda Allah'ı ağzına alanların nasıl küfür edeceğini. Bunu düşünürken de Ahmet Erhan'ın şiiri geldi aklıma. "Bugün oturdum ölümü düşündüm..."
-Ev dağınık kusura bakmayın.
O nedenle şişkin cümlelerle "ateizm" üzerinden değil kendi düşündüğümle yazıya devam edeceğim. Her şeyin özünde korku vardır dedim ya, ha işte bu düşüncenin dibinde de korku başroldedir. Çünkü "ya varsa" diye düşünürseniz istemeseniz de inanırsınız. Çünkü ihtimalin gerçek olması korkutmaz, gerçeklik payı korkutur. Hepimiz gün içinde çoğu kez istemsiz de olsa bir takım davranışlar sergileriz. Alışkın olduğumuz her şey bizi kör edebilir. Kurallar da böyle. Eğer kural varsa emin olun o kuralı (yasağı) aşınca ne olduğunu kendi de bilmez kuralı koyan. Zaten hep merak yüzünden konur o yasaklar. Acaba ne olacak düşüncesi bizi kudurtur. Merak abi merak. Bilinmezlik meraktan geçer. Aynı bağlamda da bilinmezliğe giderken yanınızda olan tek şey de pişmanlıktır. Ancak bu pişmanlık çift yönlüdür. Yin yang gibi.
1- Yapılmayan (yapılamayan)
2- Yapılan (yapılmak zorunda olan)
iç içedir bunlar ve iç içe konulduğu tek yer insandır.
Merak demişken aklıma cehennemde yanarken molaya çıkan iki Sivas'lının zebabilere "günde kaç ton kömür yakıyorsunuz?" sorduğu fıkra geldi. Hehehe. Güldüm yine istemsizce.
Öyle ya şimdi aklımıza o bilindik soru gelmiyor değil. Sor sor çekinme. Ya da ben sorayım ve devam edelim."Peki, amaç ne? Ne için varız?"
Bütün dinler için amaç aynıdır. Cevap: Cennet. Burada hizmet et, orada hizmet gör. Denklem çok basit değil mi? Fakat "Neden?" cevabını arayan ve kendine göre bulduğunu zanneden çok yazar vardır. Tabii burada Sokrates'ten Aristoteles'e, Dostoyevski'den Platon'a, Hegel'den Göthe'ye ve Nietsche'ye tek tek isim verip açıklama yapmak istemiyorum. Onlar da bir şeyler demiştir fakat hep aynı şeyler. Oğlum "bu sözü Alman yazar Göthe yazmış" cümlesine karşılık "niye defter yok muymuş da göte yazmış Ehuhehue" diye karşılık verenler topluluğuyuz. Ne fark eder senin için isim.
Ben de düşündüm kendi kendime ve bulamadım abi. Neden geldiğimi sordum ve nasıl gideceğimi düşündüm. Yani suç babamda mı? Beni doğarken öldüren tek suçlu babam mı, yoksa ölüm parfümünü sıkan tanrı mı? Şimdi düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum.
Abi neden iki insanın günahını tüm insanlık çekiyor? Peki, Adem ve Havva cennete tekrar girdiyse neden hâlâ burada önceden yapılmış ve yapanların cezasını çekip tekrar girdiği cennete girmek için bir ispat söz konusu? Burada ateizm düşüncesi "ticaret" giriyor araya. Ne yaparsan yap cehennemi göreceğiz kardeşim. Bana ne dersen de ama o yerde mecbur olacağız. Eğer buraya geldiysen, oraya da gideceksin. Seçme fırsatın yok, sadece isteklerin var. Anla.
Ayrıca üstte ismi geçen isimlerin çoğunun da tek ortak noktası "vaatler"dir. Bknz. İnsanı yöneten vaatlerdir* Şimdi bir tarafta inanmayan adamlar, ki kesinlikle ateist değiller bana göre. Diğer tarafta inananların kurtulacağına riayet edenler topluluğu. Aralarındaki bağ da "vaat". Evet kardeşim şaşırma. Nietschegiller, isteyerek veya istemeyerek bir vaat veriyor. Bu da sonsuzluk kavramıyla oluyor. Tıpkı eski bir kızılderili inanışında olduğu gibi. Ölünce geri gelme. Tek fark, Nietscheciler aynı şekilde geleceğini söylüyor, kızılderili dadaşlar tam tersi olarak geleceğini. Hani bir karikatür var ya "hz. İsa'nın Adolf Hitler olarak geri gelmesi" aynı şey. Reankarnasyonun içinde umut olması. Fakat bu bağlamda cehennem, tekrar gelmekten daha az korkutuyor beni. E şimdi dinler de vaatlerde bulunuyor. Tıpkı siyasi partilerin miting alanlarında haykırmaları gibi. Ne farkı var Allah aşkına? Sana soruyorum, ne farkı var "beni seç sana cenneti vereyim" demenin "bize oy verin cennet gibi dünya yaratalım" demekten? Ya da "x parti yolsuzdur, bunlara oy veren vicdanını kontrol etsin bla bla" demenin "x din değişmiştir, inanlar cehenneme gider. Bize inanmayan da cehenneme gider çünkü tanrı böyle diyor Tilililili" demekten? En basitinden Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş takımlarını düşün. Taraftara hep vaat yok mu oğlum?
Bknz. Vaatler hep zaafları kullanır*
Bir de seçim şansın yok amına koyim. Bak yine iyi tutmuştum kendimi. Düşünsene Yahudisin. Ve Yahudi olduğun için yanacaksın, kitabın değişmiş, dinin değişmiş falan filan. Ama sen seçmedin bunu. Kısmet. Kürt de olabilirsin, Arap da, Türk de, İskandinav da... her sik olabilirsin. Şimdi nasıl çıkıp sırf yaradılıştan ötürü birkaç yarak kafalı seni yargılıyor, kendini üstün görüyorsa inandığın dindeki şeytan da Araf suresinde kendini üstün görüyor. Çok komik değil mi? Şimdi anladın mı toplumun nasıl şeytan olabildiğini? Bok anladın amına koduğum. Hümanist çiginin üzerinden gelişine doksana çakmak vardı topu ama sikimde değilsin inan. Hatta haklısın karakter meselesi. Yukarıda Allah'ın işine karışılmaz diyen piç de okusun burayı. Okusun ve Allah'ın işine Allah'tan çok karıştığını anlasın.
Bu yazdığım şeyleri hayatında hiç fikir değiştirmemiş gibi okursan bi' sik olmaz senden. Ya da dur daha açık konuşayım; bir kız için uykusuz kaldığın gecelerin sabahında "aşk yalan, hayat boş pompala coş" tribine girerek okuyorsan buradakileri siktir git abicim. Ailen kapan dedi diye kapanıyorsan inançlı değil, dindar olursun. Bunu fark etmeden okuyorsan gerçekten siktir git ablacım.
-Ya da siktir et. Paketi yeni attım zaten.
(Çok mu siktim kafanı? Tamam lan bitti. Altta bir açıklama yapıp sonlandırıyorum yazıyı.)
İşte dostlar bahsettiğim hastane Dünya. İlk çeyrekte heyecan, ikinci çeyrek panik, üçüncü çeyrek korku ve son çeyrek pişmanlık. O pişmanlık da genelde inandığın gibi değil de inkâr ettiğin gibi yaşadığın için olacak. Vallah bak. Son neresinde hatırla burayı.
Ben bu hastanenin en son katından çatıya çıktım ve sarkıyorum aşağıya doğru. İnanın bana, 12'nci kattan aşağı sarkıyorsanız; yükseklik korkusunu, pişmanğın onda biri kadar bile hissetmezsiniz. Hatta hissedemezsiniz.
Bu kadar.
Mesut Cihan Demirel.
Tekrar Merhaba.
Bir önceki yazımda "yin yang" felsefesine değinmiştim. "Her iyilikle biraz kötülük, her kötülükte biraz iyilik" sözünü barındıran bir düşünce. Anton Szandor LaVey ismini duydunuz mu? Hiç zannetmiyorum. Bu elaman "Satanizm" kurucusudur ağalar. Eğer biraz araştırma yaparsanız yin yang felsefesini benimseyen bir tarikatin lideri olduğunu da görebilisiniz. Beni asıl düşündüren "her şerde bir hayır vardır" sözünü bizim topluma kazandıranın kim olduğudur. Öyle bir kazandayız ki, kimin kim olduğunu veya bize kimlerin "dayatma" yaptığını göremiyoruz. Yoldan birini çevirip "dinsiz kimdir?" diye sorarsanız "amuğa goyun ateyizdir" cevabını alabilirsiniz. Dinsiz = ateist demek değildir. Eğer iyi araştırırsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Yaratıcısı olmadan dini olan ve yaratıcısı olup da dini olmayan çok toplum vardır. (Olduğunu ve olmadığını varsayalım) Kitabı okuyup ateist olan biri, kitabı okumayıp dindar olandan daha az tehlikelidir. Hatta tehlikeli bile diyemeyiz. Genelde bütün savaşlar din yüzünden olmuştur. İnanç yüzünden, görüş yüzünden ve bakış açısı yüzünden. Herhangi bir dini ele alalım ve öyle düşünelim. X dine mensup bir insan o dinin gerekliliklerini iki şekilde yerine getirmeye çalışır. Birincisi "dayatma", ikincisi "ya varsa" düşüncesi. İlki toplumsal bir olgudur ve dayatılmayla yönetilen bir toplum her düşünceyi yok edebilecek güçtedir. Kişisel düşünceden bahsediyorum. Ve şeytani olan hiçbir güç tek kişi üzerine yoğunlaşmaz. Teke tek yok etme işi cennette kaldı çünkü. İkinci düşünce "ya varsa" zihniyeti. Hz. Ali'nin bir olaya yaklaşımı bu yönde olmuştur. İnanmayanlardan biri hz. Ali'ye "ya yoksa" diye sorması üzerine "yoksa benim kaybedecek bir şeyim yok, beraber yok oluruz ama varsa sen helak olursun" der. Ve başta İmam Gazali olmak üzere Fahruddin Razi'den İmam Aşur'a ve hatta Said Nursi'ye kadar tüm inanan(?) ve Müslümanlıkta sembol haline gelenlerin bu felsefeyi benimsediğini görmüşüzdür. "Ya varsa" düşüncesinin temelinde korku yatar. (Bana göre)
Ateizm felsefesine göre de "ticaret" anlayışı yatar ve bu etik değildir. Bknz. Eğer tanrı varsa ticaret yapmaz*
Bana komik gelen ne biliyor musunuz? Korkuyla bile olsa tam anlamıyla yapamamak. Yani şöyle ki, atesit düşünceyi sonuna kadar savunan, savunmakla kalmayıp uygulayan herkes cehennemi dibine kadar hak ediyordur, Eyvallah. Bunda hemfikiriz. Fakat aynı şeyi inananlara zımbalayalım bakalım ne olacak. Sonuna kadar savunup da dibine kadar yaşayan var mı hâlâ aranızda? "Amaaan cennete gidek de fark etmez dibi, kıyısı. Hof!" diyorsun değil mi sevgili sığır? Yok abi, yamalıklı pantolon gibiyiz. Yırtıldıkça yamıyoruz. Uydurmaya çalışıyoruz kendimize. Vallah aynı şey. Şimdi biri çıkıp sen yapabildiğini yap da gerisini boş ver Allah'ın işine karışılmaz diyordur. Beklesin o. Aşağılarda cevap vereceğim ona. Şimdi dağılmasın konu.
-Tircari bekleme yapma.
Burada size ateizm hakkında bilgi vermek gibi bir niyetim yok, çünkü "inkâr" ve "yok" aynı şey gibi geliyor hâlâ bazılarınıza. Bu bağlamda da ben ne dersem diyeyim sadece "körü körüne" inanmak zorunda hissetmeyi köküne kadar hissedecek bazıları. Oysa benim derdim şu blogu okuyan herkesin bir parça düşünmesini sağlamak. Yanlış da olsa. Çünkü yanlış, dayatmadan daha iyidir. En azından kendi düşüncesidir.
Şimdi dini kitapları okuyup, dini demeyeyim de tasavvuf diyeyim. Çünkü biz putları içimizde yıkamadık hâlâ. Said Nursi'yi sevmeyen dindar kardeşimiz yoktur herhalde. Aynı kardeşler Nietsche'yi bir o kadar sevmez. Çünkü o ateisttir. (Bana göre değil. Mevlana'nın okumuş hali sadece) Peki güzel kardeşim, "Said Nursi kuran beni müjdeliyor, sobayla konuştum vs. diyor hehehe çok komik adam. Bir de buna inanan var yieğaaa" diye dalga geçenlere "siz o adamı anlayacak kapasitede misiniz?", "siz kim köpeksiniz?(!)" diyorsun da, "Tanrı öldü, biz öldürdük. Katillerin katiliyiz.." diyen Nietsche reyizi neden dışlıyorsun anlamadan? Yakışıyor mu sana? Saçından sakalından utan. Ayıp.
Ha bu arada en çok da neyi düşünüyorum biliyor musunuz? Şu yazdığımı sadece korku anında ve çıkarları doğrultusunda Allah'ı ağzına alanların nasıl küfür edeceğini. Bunu düşünürken de Ahmet Erhan'ın şiiri geldi aklıma. "Bugün oturdum ölümü düşündüm..."
-Ev dağınık kusura bakmayın.
O nedenle şişkin cümlelerle "ateizm" üzerinden değil kendi düşündüğümle yazıya devam edeceğim. Her şeyin özünde korku vardır dedim ya, ha işte bu düşüncenin dibinde de korku başroldedir. Çünkü "ya varsa" diye düşünürseniz istemeseniz de inanırsınız. Çünkü ihtimalin gerçek olması korkutmaz, gerçeklik payı korkutur. Hepimiz gün içinde çoğu kez istemsiz de olsa bir takım davranışlar sergileriz. Alışkın olduğumuz her şey bizi kör edebilir. Kurallar da böyle. Eğer kural varsa emin olun o kuralı (yasağı) aşınca ne olduğunu kendi de bilmez kuralı koyan. Zaten hep merak yüzünden konur o yasaklar. Acaba ne olacak düşüncesi bizi kudurtur. Merak abi merak. Bilinmezlik meraktan geçer. Aynı bağlamda da bilinmezliğe giderken yanınızda olan tek şey de pişmanlıktır. Ancak bu pişmanlık çift yönlüdür. Yin yang gibi.
1- Yapılmayan (yapılamayan)
2- Yapılan (yapılmak zorunda olan)
iç içedir bunlar ve iç içe konulduğu tek yer insandır.
Merak demişken aklıma cehennemde yanarken molaya çıkan iki Sivas'lının zebabilere "günde kaç ton kömür yakıyorsunuz?" sorduğu fıkra geldi. Hehehe. Güldüm yine istemsizce.
Öyle ya şimdi aklımıza o bilindik soru gelmiyor değil. Sor sor çekinme. Ya da ben sorayım ve devam edelim."Peki, amaç ne? Ne için varız?"
Bütün dinler için amaç aynıdır. Cevap: Cennet. Burada hizmet et, orada hizmet gör. Denklem çok basit değil mi? Fakat "Neden?" cevabını arayan ve kendine göre bulduğunu zanneden çok yazar vardır. Tabii burada Sokrates'ten Aristoteles'e, Dostoyevski'den Platon'a, Hegel'den Göthe'ye ve Nietsche'ye tek tek isim verip açıklama yapmak istemiyorum. Onlar da bir şeyler demiştir fakat hep aynı şeyler. Oğlum "bu sözü Alman yazar Göthe yazmış" cümlesine karşılık "niye defter yok muymuş da göte yazmış Ehuhehue" diye karşılık verenler topluluğuyuz. Ne fark eder senin için isim.
Ben de düşündüm kendi kendime ve bulamadım abi. Neden geldiğimi sordum ve nasıl gideceğimi düşündüm. Yani suç babamda mı? Beni doğarken öldüren tek suçlu babam mı, yoksa ölüm parfümünü sıkan tanrı mı? Şimdi düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum.
Abi neden iki insanın günahını tüm insanlık çekiyor? Peki, Adem ve Havva cennete tekrar girdiyse neden hâlâ burada önceden yapılmış ve yapanların cezasını çekip tekrar girdiği cennete girmek için bir ispat söz konusu? Burada ateizm düşüncesi "ticaret" giriyor araya. Ne yaparsan yap cehennemi göreceğiz kardeşim. Bana ne dersen de ama o yerde mecbur olacağız. Eğer buraya geldiysen, oraya da gideceksin. Seçme fırsatın yok, sadece isteklerin var. Anla.
Ayrıca üstte ismi geçen isimlerin çoğunun da tek ortak noktası "vaatler"dir. Bknz. İnsanı yöneten vaatlerdir* Şimdi bir tarafta inanmayan adamlar, ki kesinlikle ateist değiller bana göre. Diğer tarafta inananların kurtulacağına riayet edenler topluluğu. Aralarındaki bağ da "vaat". Evet kardeşim şaşırma. Nietschegiller, isteyerek veya istemeyerek bir vaat veriyor. Bu da sonsuzluk kavramıyla oluyor. Tıpkı eski bir kızılderili inanışında olduğu gibi. Ölünce geri gelme. Tek fark, Nietscheciler aynı şekilde geleceğini söylüyor, kızılderili dadaşlar tam tersi olarak geleceğini. Hani bir karikatür var ya "hz. İsa'nın Adolf Hitler olarak geri gelmesi" aynı şey. Reankarnasyonun içinde umut olması. Fakat bu bağlamda cehennem, tekrar gelmekten daha az korkutuyor beni. E şimdi dinler de vaatlerde bulunuyor. Tıpkı siyasi partilerin miting alanlarında haykırmaları gibi. Ne farkı var Allah aşkına? Sana soruyorum, ne farkı var "beni seç sana cenneti vereyim" demenin "bize oy verin cennet gibi dünya yaratalım" demekten? Ya da "x parti yolsuzdur, bunlara oy veren vicdanını kontrol etsin bla bla" demenin "x din değişmiştir, inanlar cehenneme gider. Bize inanmayan da cehenneme gider çünkü tanrı böyle diyor Tilililili" demekten? En basitinden Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş takımlarını düşün. Taraftara hep vaat yok mu oğlum?
Bknz. Vaatler hep zaafları kullanır*
Bir de seçim şansın yok amına koyim. Bak yine iyi tutmuştum kendimi. Düşünsene Yahudisin. Ve Yahudi olduğun için yanacaksın, kitabın değişmiş, dinin değişmiş falan filan. Ama sen seçmedin bunu. Kısmet. Kürt de olabilirsin, Arap da, Türk de, İskandinav da... her sik olabilirsin. Şimdi nasıl çıkıp sırf yaradılıştan ötürü birkaç yarak kafalı seni yargılıyor, kendini üstün görüyorsa inandığın dindeki şeytan da Araf suresinde kendini üstün görüyor. Çok komik değil mi? Şimdi anladın mı toplumun nasıl şeytan olabildiğini? Bok anladın amına koduğum. Hümanist çiginin üzerinden gelişine doksana çakmak vardı topu ama sikimde değilsin inan. Hatta haklısın karakter meselesi. Yukarıda Allah'ın işine karışılmaz diyen piç de okusun burayı. Okusun ve Allah'ın işine Allah'tan çok karıştığını anlasın.
Bu yazdığım şeyleri hayatında hiç fikir değiştirmemiş gibi okursan bi' sik olmaz senden. Ya da dur daha açık konuşayım; bir kız için uykusuz kaldığın gecelerin sabahında "aşk yalan, hayat boş pompala coş" tribine girerek okuyorsan buradakileri siktir git abicim. Ailen kapan dedi diye kapanıyorsan inançlı değil, dindar olursun. Bunu fark etmeden okuyorsan gerçekten siktir git ablacım.
-Ya da siktir et. Paketi yeni attım zaten.
(Çok mu siktim kafanı? Tamam lan bitti. Altta bir açıklama yapıp sonlandırıyorum yazıyı.)
İşte dostlar bahsettiğim hastane Dünya. İlk çeyrekte heyecan, ikinci çeyrek panik, üçüncü çeyrek korku ve son çeyrek pişmanlık. O pişmanlık da genelde inandığın gibi değil de inkâr ettiğin gibi yaşadığın için olacak. Vallah bak. Son neresinde hatırla burayı.
Ben bu hastanenin en son katından çatıya çıktım ve sarkıyorum aşağıya doğru. İnanın bana, 12'nci kattan aşağı sarkıyorsanız; yükseklik korkusunu, pişmanğın onda biri kadar bile hissetmezsiniz. Hatta hissedemezsiniz.
Bu kadar.
Mesut Cihan Demirel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder