20 Mayıs 2015 Çarşamba

Hangi faça daha derindir ki, vedanın surata attığı ifadeden?

Şu an bunları yazarken kendimi ''her şey Allahtır'' diyen Mevlana'ya neredeyse tapan ama ''en'el hak'' diyen Hallac-ı Mansur'un derisini yüzen güruh arasında sıkışmış gibi hissediyorum. Kafam vefat, kafam şok, kafam mevta. Yani ruh halim karman çorman anlayacağın. Başlamadan önce, diğer yazıda olduğu gibi tekrar ve bu sefer büyük harflerle uyarıyorum; ATLAYARAK VEYA SONUNA KADAR OKUMAYACAKSAN SİKTİR GİT. ZİRA ÖYLE YAPANLARIN YEDİ SÜLALESİNE SÖVÜYORUM. BUNU SÖYLEMEMİN SEBEBİ DE ARKANDAN KONUŞUYORMUŞ GİBİ OLMAK İSTEMEMEM, GIYBET MAHALLE OROSPUSUNUN İŞİDİR SONUÇTA.

Caps Lock açık kalmış. Kapattıktan sonra o okuduğun İngilizce terimi buraya yazarken bile klavyeye baktığımı itiraf etmek isterim. Öğrensen de bi' sik değişmeyecek ama olsun. Dürüst olma çabaları Vol. ananın amı. Bak işte konuya giremiyorum amına koyim. Her neyse. Yaklaşık iki yıldır düzenli uyuyamıyorum. Bunun sebebi güvenimin kırılması. O kırıklar uyumamı engelliyor moruk. Bunu sikindirik bir aforizma olarak algılama, cidden öyle. Uyutmuyor beni geçmişteki salaklıklarım. işin tuhafı da ne biliyor musun; bunu düşünmemek için kendime zarar vermem. Çivi çiviyi sökmüyor lan. Çivi çiviyi daha derine itekliyor. Bu sefer de tahrip iki yönlü oluyor. Sonra canımı acıtan şeye acımaya başlıyorum, komik bir hale geliyor durum falan filan. Bugün ne düşündüm biliyor musun? Karşılıksız sevgiyi. Abi çok başka bir his lan o. Sana kazancı, artısı, getirisi götürüsü ve hatta hayatını düzeltici hiçbir etkeni olmamasına rağmen tutkuyla bağlısın. İnan bana Allah'a bile böyle bir duygu besleyemezsin. Bak iyi düşünürsen eğer bu yazdığımı ne demek istediğimi anlarsın. Ama konumuz bu değil.

Bir insan tarafından en son ne zaman yarı yolda bırakıldın?
İki sene önce tanıdığın insanların kaçıyla aynı oranda görüşmeye devam ediyorsun?
En son aynaya gerçekten eksiklerini görmek için ne zaman baktın?
Kapatmak için değil de kusurunu daha iyi göstermek için çabaladın?
Kaç insana dürüst oldun, kaç insandan dürüstlük bekledin?
Kaç kere içten küfür etmek yerine sahte gülücüklerle kirlettin yüzünü?
Kaç insanı öldürdün içinde, yaşamaya devam edebilmek için?
Kaç kere öldün, içindekileri yaşatabilmek için?
Neleri hapsettin, dünyaya sığmayacak şeyleri bir hamlede içine atarken?
Konumuz bu da değil.

Dedem ''kabullenmek anlıktır'' derdi hep. Bir an gelir kabullenirsin her şeyi. Gerçek şu ki, insanı kabullendiği şeyler öldürür. İstediğin kadar inkar et, görmezden gel ama bir gün fark edeceksin. Ben bunu bir mahalle maçında fark ettim. Şaşırma oğlum gayet ciddiyim. Mahalle maçında topumuza diken girmişti. Sonra o dikeni çıkarmak yerine topa iyice saplamıştık. Çünkü çıkarırsak inecekti havası ve en heyecanlı yerinde kesilecekti oyunumuz. Velhasılıkelam insan ruhu da böyleydi işte. Her şey mükemmel devam ederken bir anda diken gibi saplanıyordu içimize ve çıkarmak yerine daha da derine saplamaya çalışıyorduk. Buna siz ne derseniz deyin, ben ''kabullenmek'' diyorum. Kabullenmek ve karşılıksız davranmak arasında sadece kelime farkı vardır. Zaten dikkatli olursanız evrendeki her şeyin arasında sadece bakış açısı vardır. Sonuna kadar karşı çıktığınız düşünceyi farklı zamanlarda aynı oranda savunabilirsiniz. Sunum, bakış açısını değiştirir ve sonra da algılar yontulmaya başlar. Üstte belirttiğim olay vardı ya Mevlana ile ilgili, ha işte bundan bahsediyorum. Yani bakış açısını tutturmak önemli. Kafam ve akabinde de ruhum karışık demiştim işte ne kadar anladıysan. Gerçi aranızda onu okuduktan sonra buralara gelmeyenler vardır kesin. Çünkü biz malız. O adamların dediklerini sadece onlar anlar. Biz o kadar beyne sahip değiliz, Allah onlara torpil geçmiştir, aynı torpili senin (benim) beynini minimize etmek için birkaç kere patlatmıştır ve o nedenle %5'ini kullandığını söyler bilim adamları vs. Şimdi burada onun tartışmasını yapmayacağım çünkü konunun amına koymak istemiyorum. Zaten kafamın içinde filler Rus ruleti oynuyor. Ben sadece sizin üzerinizden kendi kabullendiğim bir durumu söyleyeceğim ve eğer okursan bana siz olsanız ne yaparsınız onu özel olarak söylemenizi isteyeceğim.
İşte konumuz bu. Bu arada merhaba.

İnsanı duyguları şekillendirir. Nefret ne kadar ağır olursa, o kadar kolay benzemeye başlar. Ben neyden nefret etsem bir zaman sonra onun gibi oluyordum. Belki de zamanın tamamen ironiden oluşan şakasıdır bu. Bilinmez. Her neyse, bir insanla konuşuyorsun ve birden ısınmaya başlıyorsun. Her şey mükemmel giderken, bir anda şu soru mızrak gibi saplanıyor aklına; "acaba herkesle benimle konuştuğu gibi mi konuşuyor?" Evet anasını satayım, aynen öyle oluyor. Herkesle aynı şekilde konuşuyor. Herkesle! Belki izin verirlerse daha fazlasını konuşuyor ama emin ol, aynı cümleleri bir sürü insana kuruyor. Belki senden önce de başkalarına aynı şeyleri söylemiştir, ki kesinlikle söylemiştir. şimdi bunu okuduktan sonra bir soru soracağım sana; ''bir insanı bunu düşünerek kabullenebilir misin?'' kolay bir soru değil mi? hemen yarak gibi ''eveeğğğğğttttt'' dediğini duyar gibiy... ne gibisi kulağımı siktin orospu çocuğu! Bir insanı tanıdın, konuştun ve hemen samimi oldun. Sonra da hoşlandın. Daha sonra künyesini ve hayat hikayesini ezberledin. Geri dönüşü olmayan bir yola giriyorsun, dikkat et. Ve girdin. Asıl sorular geliyor. Birinci soru; ''her şeyini öğrendikten sonra, sırf dürüst davrandı diye kabullenir misin?'' İyice ilerledi konuşma ve artık daha ayrıntılı bilgiye sahip oldun. Atıyorum, vücudunda başka bir insandan kalan izler var. Bir dövme, bir yara, bir eşya... ama somut. İkinci soru; ''kabullenmeye devam edebilir misin?'' devam ediyorum, artık hayatındasın. Birini ne kadar seversen ve sahiplenirsen o kadar kısıtlarsın. Bu rahatsız edicidir ama işlerin yolunda gittiğine işarettir. Ta ki geçmişin yumruğunu görüp gardını kaldırana kadar. Üçüncü soru; ''geçmişini kabullenmek mi zor, geçmişi değiştirmeye çalışmak mı?'' Eğer bir insan size geçmişini utanmadan anlatıyorsa, bilin ki onu değiştiremezsiniz. Bunu söylemek istiyor aslında size. Fakat sen geri zekalısın anlamazsın. Vara yoka küfür edersin, kızarsın, tribe girersin amına koduğumun ergeni. Dördüncü soru; ''kabullendiğin şeyi değiştirdiğinde kendi gibi olmayacağını söylerse o kişi ne yaparsın?'' Doğru şeyi yaptın kardeşim. Vazgeçmek en iyisi. Peki, üçüncü paragraftaki ilk soruyu hatırladın mı? ''Bir insan tarafından en son ne zaman yarı yolda bırakıldın?'' demiştim. Nasıl unutursun orospu çocuğu? Ha işte ben sırf o soruyu sorduklarında ''kendim'' dememek için devam ettim. Sonra ne oldu biliyor musun? Son soru; ''kabullensen de kabullenmesen de... diye gelen cevaba tepkin ne olur?''

-Siktir git orospu çocuğu!


Bu kadar.


Mesut Cihan Demirel.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder