8 Mayıs 2015 Cuma

Allah'ın sopası yok zannederdim, seni tanımadan önce!

Görmek ve bakmak başka şeylerdir sözünü bilmeyen yoktur. Hatta Pirestij filminďe "dikkatli bakıyor musun?" sorusu vardı. Hatırlarsanız seyirciyi gördüğünü zannettiği şeyler üzerinden yanıltmak, şaşırtmak ve büyülemek üzerine bir filmdi. Bu örneği neden verdim biliyor musunuz? Çünkü hayatımız tamamen ilizyon üzerine kurulmuş gibi. Mevlana'nın Divan-ı Kebir'de dediği ilizyondan bahsetmiyorum. Her neyse. Gerçekleri görmek ve gördüğünü inkâr ederek unutmaya çalışmaktan ibarettir insan. İnanmak ve sonrasında da inandığı tarafından yaralanmak doğamızda var. Kurtulmak ancak başka bir kapana sığınmaktan geçiyor. En büyüğüne de ölünce saplanıyoruz. Şimdi buraya evren nedir, nereden geliyoruz vs. saçma sapan sorgulayıcı bir üslupla ulvi şeyler yazmak istemiyyorum. Çünkü zaten mide bulandıracak kadar yazıldı. Benim yazacaklarım da aynı jargon olacağından kafanızı sikmek istemem. En iyisini Hakan Günday söylemiş zaten. "Tanrılar ve dinler ben ölene kadar." Üstüne laf etmek saçma olur. Her neyse, başlıyorum.

Sene 2012. Ay eylül, gün 15. Kimliğim doğum günüm olduğunu söylüyordu. Bir kız vardı aga hayatımda. Hani keşke zaman dursa da sürekli yanımda olsun dediğin duyguların sıkıştığı o boktan durumdan bahsediyorum. Vallah öyle sikimsonik bir aşk hikayesi değil bu. Eğer okursan sonuna kadar ne demek istediğimi anlarsın. Neyse. Bir insana ne kadar inanırsın? Ne kadar güvenirsin? Ben hiç inanılmayacak bir insana Allah'tan çok inandım. Yani bir put olsaydı eğer kesinlikle tapardım. 23 yıl boyunca inandığım her şeyi gönül rahatlığıyla gömebilir, yakabilir ve hatta yok edebilirdim. Öyle biriydi benim için. Sanki Allah onu insan olarak değil de meslektaş olarak yaratmış gibiydi. Küfür etme orospu çocuğu, öyleydi işte! Ben hayatımda en çok ona inandım lan. Her inandığımın yaptığı gibi o da siktir olup gitti. Aslında ben gönderdim. Siktir git dedim. Kabullenmenin, mucizeden tek farkı zıt şekilde başlamasıdır. Öyle oldu. Bir anda bitti. Şimdi vıcık vıcık ilişkimi anlatıp haklanmak derdinde değilim. Başka bir konuyu anlatacağım. Abi 2013 yılından beri acı çekiyorum. Düzenli olarak her pazar günü bu acıyı tazeliyorlar ve üstüne koyarak çoğaltıyorlar. Kimler diye sorma amına koyim. Kim olacak, duygularım. Demin üstte Put falan dedim ya, ha işte sanki Allah benim cezamı böyle veriyor diye düşünüyorum 2 yıldır. Dünyadaki bütün acıları üst üste koy yine de boş gelir insanın içine. Anladın mı? Cehennemden bahsediyorum. Geçmiyor lan bu acı. İnsanı intihar uçurumuna inançsızlığı değil, inandığından aldığı darbe itekler. Tam iki yıl sonra aldım en büyük darbeyi. Kendi yoktu ama seyrettiğim videodaki hali beni öldürmekten beter hale getirdi. GülÜmsüyordu fakat sanki yüz ifadesi bileklerimi yırtıyordu. Dünyada nefes alan herkes eline ustura alıp uzuvlarımı parçalasa bu kadar acıtmazdı yemin ederim. Bırak evimden çıkmayı oturduğum sandalyeden bile kalkmak istemiyordum. O kadar gerçekçi kanıyordum ki, sanki baksalar anlayacaklardı sebebini. Daha kötüsü oldu. Herkes gördü. Gerçekten gördü. Ama sorun görmeleriydi. Eğer çektiğin acıyı birileri görür ama bakmazsa kafayı yersin inan baba. Bu dünyada bildiğim ve inandığım tek şey var. Ölmekten daha korkunç şeylerin olmasıydı!

Uzatmıyorum tamam. Bazen gözünle gördüğünü inkar etmek zorunda kalırsın. Sırf hayatta kalmak için. Çünkü görmediğinden değil de konduramadığından yaparsın bunu. İstemsizce. Hiçbir kör senin kadar görmezden gelemez, inan bana. Hatta Yeşilçam filmlerindeki malum araba çarpınca gözleri açılan sahnenin tam tersinin milyon tekrarını yaşarsın içinde. İşte tam o sırada ağzını kapatıp kulağına fısıldar vicdanın; "gördüğünü inkar ettikten sonra, Allah'a inanmaya nasıl devam edeceksin?"

Bu kadar.


Mesut Cihan Demirel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder