11 Ocak 2016 Pazartesi

Kum torbası

Merhaba moruk.
En sevdiğin şarkıyı dinlerken, sesini kısmak zorunda kaldığın durumlar kadar mecbur hissederek oku.


Otobüsler tıklım tıklım dolu, sokaklar, evler ve kafamın içi iğne atsan yere düşmeyecek derecede dolu. Bunun kötü yanları da var, iyi yanları da. İnsanlar, çoğaldıkça yalnızlaşıyor. Bir şeyden kurtulmanın kestirme yolu onu öldürmektir. Yalnızlıktan kurtulmanın yolu da böyledir. Ancak biz, fizik problemlerindeki formül içinde formül çıkarma veya değişme yönteminin benzerini yapıp yok edeceğimize daha da çoğalttık. Dinamit gibi düşün moruk. Asıl amacı inşaat ve madencilik içindi ama balık avından suikastlere kadar hep can yakmak için kulanıldı genellikle. Biz de yalnızdık. Kurtulmak için bir insana daha ihtiyaç duyduk. Ne oldu sonra? Daha da acılı, sancılı ve kanamalı yalnızlık çektik. Maalesef. Ancak öyle.


Bazen "-lar ve -ler" eki çoğaltılmış yalnızlıktır.


Uzun zamandır anlamsız şekilde acı çekiyorum. Buna rağmen gülümsüyorum. Ne kadar acı çekiyorsam, o kadar içten kahkaha atıyorum, inan. Çünkü yanlar (saç) ne kadar açılırsa, üstleri o kadar uzatıtsın.


Dünyayı dövüş ringi gibi düşün. Peki, bu durumda seni ayakta tutan etrafındaki ipler midir, yoksa ringin dışında seni destekleyenler mi? Düşmemek için iplere tutunursun. Yıkılmamak için, kaçmak için, zaman kazanmak için ve en doğru ifadeyle; knock-out olmamak için iplere tutunursun. Fakat kazanırsan bunu seyirciye (sadece destekleyen) borçlu olduğunu söylersin. Çünkü nankörsün.


Etrafımda ölü insanlar var. Biriyle konuşurken, aklıma sadece öleceği gün aklıma geliyor. Konuşma bitince acı çekiyorum. Pişman oluyorum. Aynı durumu sen de yaşamışsındır; çünkü karşındaki insana gerçeği söylemek zordur. Gerçeği, içinde kurduğun cümleleri boğazlayarak ölü halde çıkarmak daha zordur. Eğer okursan bunu, bir kurban seç ve gerçekten içinden geçenleri, içinden geçtiği gibi söyle. Lütfen yap bunu. Kim olduğu önemli değil, bir gün öncesinde yüzüne başka, arkasına başka konuştuğun birine dürüst olmanı istiyorum anlayacağın.


Kenan, "seri katillerin ortak özelliği nedir?" diye sordu. "Kurbanları olması" dedim. O da "hayır, öldürdüklerini bilmemesidir" dedi. Haklıydı kuzen. Çünkü hepimiz seri katiliz. Hepimiz öldürdüğümüz hiçbir şeyin farkında değiliz.


Aynı ortamda on beş kişi olduğunu düşün. Loş ışıklar altında, yüksek sesli bir mekanda on beş kişi ile bir şeyler içip muhabbet etmeye çalıştığını getir gözünün önüne. Ki eminim arada yapıyorsundur bu tarz buluşmaları. O ortamda ilk fark etmediğin şey, herkesin ikişerli veya üçerli gruplara ayrılıp tamamen zıt muhabbetler etmeleridir. Kimse kimseyi dinlemez ama herkes herkesi anlar. Rahatsız olduğun hiçbir şeyi dile getiremezsin. En basitinden müziğin sesini kıstıramazsın. Çoğu beş dakikada bir telefonuna bakar bu buluşmalarda. Sonra "ya telefonları bırakalım" serzenişinde bulunur. Komiktir fakat herkes ciddiye alır. Zaten insanlar, neyi itiraz ederse onu yaparlar.


Her şeyden önce ölümü getir aklında. "Bugün ölebilirim" demeyi tek kuralın haline getir. Çünkü bu dünyada herkes ve her şey için geçerli tek kural, ölümdür. Bunun dışında kabullenebileceğin hiçbir şey yokken en çok buna isyan eder ve kabullenemezsin. Tuhaftır.


Ringe çıktığında hiçbir şeysindir, ancak indiğinde her şeye sahip olan bir hiçsindir. Çünkü o ringe hiçbir şey olarak çıktığın ilk gün bilmelisin ki, ne kazanırsan kazan hiçbir şey olarak tekrar inersin. Dünyanın kanunu bu. Soyut yaraların olmadan somut anlamların olmaz. Olamaz.
Ama dünya ringinde tam tersi olur.


Boş zamanlarında ne yap biliyor musun? Git mezarlığa, en kuytu köşedeki mezarın başına oturup bir sigara yak. Sonra o mezar taşına bütün anlamlarını yükle. Kocaman dedikleri dünya da o kadar işte. Bundan ibaret.


Öleceksin kuzen. Cidden öleceksin. Hem de yaşamayı en çok istediğin zamanda. Sürekli savaştığın dünyada aslında ne kadar savunmasız olduğunu hissettiğin anda, hatta tetikte bekleyen mermi gibi yaşadığın ama hazırlıksız olduğunu gerçekten kavradığın anda. Gerçi hep hazırlıksız ve savunmasız yakalanır insan. Bunu lütfen fark et. Çünkü etrafında birileri olacak ve onlar da ölecek. Her şey çürüyecek, eskiyecek, bozulacak ve ölecek. Hepsinin tek bir ortak noktası da yalnızlık olacak.  Önce yalnızlığı öğrenir insan, sonra yalnızlığı öldürebileciğine inandırıldığını gözardı ederek yaşamayı. Gözardı etmeyi de, bir yalnızlığı öldürmen için başka bir yalnızlığı tatmanı sağladığını, onu da öldürmek için başkasını tatmaya çalıştığında fark etmeyerek öğrenecekceksin.
Öğrenmek?


Ve yalnızlığın katlanmaya devam edecek.


Savunmasız kalmayı en iyi tobüste giderken şoföre güvenen yolcular fark etmiyor. Hatta en kusursuz onlar bilmiyor. Çünkü hayatın kontrolü yok kuzen. İsmini bile kendin koyamıyorken, kapı önündeki terliklerden ne farkın var ki?

Otobüs ringse, ipleri de tutunduğun plastiğe sarılmış demirlerdir. Ya dünya otobüsse?


Aynı gün ve aynı saatte, dizi ve futbol maçı varsa herkes kendi programını seyretmek ister. Ancak tekrarı aynı hafta içinde milyon kez yayınlanır. Ona rağmen kaçırmak istemeyiz. Dünyadaki ilkler de böyle. Tekrarı milyon kere olur ama tadı ilki gibi olmaz. Çünkü bilirsin. 

Peki, sonunu bildiğin halde neden rol yaparak yaşıyorsun?

Bu dünyadaki tek dayanağın kum torbandır moruk. Ring ipleri veya taraftarın değil. Çünkü en cılız, en güçsüz, en hırslı anını o kum torbaları bilir. Yanında duran, seni dinleyen, her şeyini bilen, daha iyi eden hatta en iyisi eden tek şey yumrukladığın kum torbandır. Biraz düşünürsen o insanın kim olduğunu hatırlarsın. Ölmediyse, bul ve ona sahip çık. Her neredeyse.
Bırak ipleri...



Mesut Cihan Demirel.

1 yorum:

  1. Hayat kum torbası kadar dayanıklıysa ufak bir igne işini bitirir moruk

    YanıtlaSil