8 Mart 2016 Salı

Olmuyor

Merhaba kuzen.

Karşıma geç de iki rekat konuşalım be oğlum. Şimdi konuşalım dedim de olmuyor moruk. Ne kimseye anlatabiliyorum kafamda olup biteni, ne de yapabiliyorum içimde olup bitenlerin mantıklı açıklamasını. Bomboş bakıyorum sadece duvarlara, tavana veya tabana. Ama yine de yazayım da oku. Anlamasan da rol yap doktorlar gibi. "Hı hı Cihan, bana da oluyor arada..." da diyebilirsin hatta.

Neyse.

İnsan, anılarının play tuşuna hareket etmeyen objelere bakınca basıyor. Bunu doktora gide gele öğrendim lan.

Doktora gittiğim ilk gün, "delirdim" demiştim. O da gülüp, "bilinenin aksine kabulleniş, kurtuluşun sinyalidir" demişti. Her gittiğimde de, "deliyim doktor abi, koy bi' tanı da ona göre davranayım. En azından kurtulmak için çırpınırım, düşünerek değil" demeye devam ettim. Aldığım cevap hiç değişmedi...

Bugün hangi suçluya sorarsan sor suçunu önce inkâr eder. Alkol ölçülen promil zımbırtısına üfleyen bir sarhoş da alkol aldığını inkâr eder. Ve ne yazık ki, deli olan biri de deli olduğunu inkâr eder. Bu minvalde ilerlediğinde doktora gidip "deliyim la ben" demek, sadece teşhisi kolaylaştırır.

Bir eczacı, seni kapıda görür görmez, reçeteye bile bakmadan ilaçlarını hazırlıyorsa durumun çok kötü demektir kuzen.

O an göz göze gelmek nasıl duygu biliyor musun? Şöyle anlatmaya çalışayım; anneni veya babanı kaybettiğin gün kime haber vereceğini şaşırırsın ya, ha işte bir eline o anki duyguyu al, diğer eline de intihar etmeyi düşünürken iç güdüsel olarak yaptığın şeyler sonucunda birinden, "Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin" cümlesini işittiğin anki duyguyu al ve ellerini sabunlar gibi karıştır. Tam da böyle!

Doktor, sana bakıp "anlat" derken o kadar rahat ki moruk. Elinde kalem, ilkokulda cinali diye çizdiğin şeyi sana ilaç ismi diye yapıştırabiliyor, ama cidden dinlemiyor.

Oysa ilk başlarda doktor, öyle anlamlı bakıyor ki seni dinlerken, içine attıklarının dibini ekmekle sıyırıp bir çocuğa "aç ağzını, bak uçak geliyor" der gibi yediresin geliyor. Öyle heyecan yapıyorsun.

Çünkü hiç kimse, seni daha önce gerçekten dinlememiş gibi hissediyorsun. Doktor, sadece dinliyor ve söz hakkı ona geldiğinde sadece senin sorunların için konuştuğunda, o ana kadar olan tüm konuşmalarının boşuna olduğunu hissediyorsun. Hatta konuştuğun herkesin, kendi dertlerini araya sıkıştırmak için rol yaptıklarını kavrıyorsun. Bunu da nasıl anlıyorsun, biliyor musun; aynı şeyleri, aynı tip doktorlara beş yıl boyunca anlatmaya çalışan hastalarla konuşunca ve onlardan biri olmaya başlayınca. Ve sonunda görüyorsun ki; seni dinlemek bir yana, duymuyor bile. İlaç listesini güncelliyor cümlen bitince. Bu yıkımın tarifi imkansız.

Hâl böyle olunca da, etrafında sana destek olan birileri varsa, birileri sürekli "yanındayım" cümlesini söylüyorsa ve o birileri bunu ispat etmeye çalışıyorsa, bil ki çıkarları senin yanında olması gerektiğini gösteriyordur fikrini benimsiyorsun. 

Kime güvenebilirsin ki artık?

Bak yemin ederim, şimdiki halimle insanlara güvenmemen konusunda bir sürü argüman söyleyebilirim sana. Fakat buna rağmen birilerine güvenmeye devam edersin. Her söylediğimi onaylayarak hem de. Çünkü mecbursun. Sadece sosyal platformlardaki hesaplarında "kimseye güvenmiyorum" diyebilirsin. Onu da düşen takipçi sayısından yola çıkarak bütün karşılıklı takip ettiklerinin profilini gezerek kanıtlarsın kendine.

Bizi bu hâle getiren dünyanın insanlarının da amın koyim!

Çok basit telkinler, tavsiyeler ve desteklerle ayakta durmaya çalışır insan. Ciddiyim bak. Aynı cümleyle hem yıkılan, hem de mutluluktan havaya uçan insanlar gördüm.
(Bkz. Ölüm haberi.)


Yine de, her ilaç reçetesi uzatıldığında "beynime deli gömleği giydirin!" dediğimi biliyorum yalvararak. Hatta doktor, bunu neden istediğimi sormuştu. Ben de, "çinlilerin bir sözü var, deli gömleği ütülenmezmiş, anladın mı?" cevabını vermiştim.

Kıyas yaparak vicdan rahatlatmayı sevmiyorum, ama "keşke aşk acısı çekseydim, bu nasıl paradoks amına koyim ya" şeklinde hayıflandığım gecelerim oldu.

Bir insan düşün kuzen. Eve gelince babasına, "her şey içimde kalıyor" diyor ve cevap olarak da "git sıç oğlum, tutma içinde" karşılığını alıyor. Sonra da "acaba neyi kastettiğini sorsam kızar mı?" şeklinde düşünürken, küçükken matematik ödevlerini anlamadığı için sorup azar işittiği zamana dönüp orada kalıyor. Devam edemiyor.

Olmuyor.

Yanlış bir şey yaptığında intihar rolü yaparak o yanlışı daha büyük bir yanlışla örtbas etmeye çalışan insanlara öykünüp, "İntihar edeyim de insanlar biraz olsun beni önemsesin" diye ucuz roller peşine düştüğüm bile oldu lan. Ama neyi fark ettim bu sayede biliyor musun?

Öldükten sonrasını düşünüyorsun amına koyim. Ama geride kalanların neler yapacağını ha, senin hangi cehennemde yanacağını değil.

Tetris oynarken en çok o uzun çubuğu beklersin ya, "gelsin de rahatlayayım, yer açılsın, zamanım ve puanım artsın" diye de düşünürsün hani. Ama hiç gelmez. Belli bir süre sonra da "L" bununla doldurmaya çalışırsın o boşluğu. Ha işte sen ölünce de aynısı olur. Geri dönsen de yerin dolmuştur artık. Bunu düşünüp ölmeden kahrolur, aldatılmış gibi davranırsın bir süre. Millet de ilaçların yanetkisine bağlar bu durumu. Bunu da bilirsin. Kahrolursun.

İnsanlarda görüp nefret ettiğim şeyleri birebir yaparak mutlu olmayı bile denedim, olmadı. Olmuyor moruk.

Sonra bir orospu çocuğu çıkar, "iman eksikliği" gibi yarak kürek cümle kurar, "din" der, "ahlâk" der, "Allah" der ve çıldırırsın. Sanki sorunun buymuş gibi.

Dikkatli bakarsan eğer din ve ahlâk kelimelerinden biri olumuzluk eki alamadan, insanların karekterlerinde yan yana gelemiyor.

Neden mi?

Çünkü siyaset için, ticaret için, kendimize inandırmak için, sevmediklerimizi öldürmek için, kandırmak için, uyutmak için, kısacası hemen hemen her pisliğimizi örtmek için dini kullanıyoruz. Dilencisinden, ülkeyi yönetenlerine kadar istisnasız herkes Allah kelimesini kullanıyor. Sonra da içimizden birkaç denyo çıkıp "gerçek islamiyet bu değil" diyor, ancak bunu diyenlerin hepsinde de zina, içki, yalan dolan ne ararsan var. Bari ben rahat bırakayım dedim amına koyim, ne var yani!

Neyse...

Hiç önünde yalvaran birini gördün mü? Ben gördüm. Aklım gitti. Adını bile bilmiyordum lan. Sonra dedim ki, "hesap zamanı Allah, bu insanların yalvarışına nasıl dayanacak?"

Şimdi, ölmeden önce yaşanmaması gereken her pisliği yaşadık değil mi? Bunda hemfikiriz. Herkes kazık yedi, yarı yolda bırakıldı, aldatıldı vs. Sanaldaki paylaşımları okuyunca da gözlerim doluyor zaten. Çünkü herkes baya bi' acı içinde ve yapayalnız. E abi, neden ölenlere üzülüyoruz ki? Kurtulamayan biziz lan.

Dağınık yazdım yine, kusura bakma.

Bir gün doktora, "hemoroide benzeyen yalnızlığım var ve insanları hayatımdan çıkarmak hem acıtıyor, hem de kanatıyor ama hiç durmuyor, durdurmuyorum" demiştim. O da "beyin ve kalp savaşmayı keserse, o zaman kork. Şimdi değil." demişti. Ben bu savaşın bitmesini bekliyorum artık, azalarak.

Gösteri Peygamberi'ndeki Tender, "kimi tanırsan tanı, bir gün ölüp toprağın altına gidecek gerçeğini aklına getir." demişti.

Anlıyor musun?


Yani önceden başıma kötü şeyler gelince küfür ederdim. Sonraları bu küfür yerini duaya bıraktı. Şimdilerde ise "kesin hak ediyorum, yoksa Allah bunu yaşatmazdı" diyerek depresyondan kurtulmaya çalışıyorum. Ama olmuyor.

Çünkü kurtulmaya çalışmak, işkenceyi uzatmak.

Çünkü çabalamak, sadece yerini sağlamlaştırmak.

Çünkü yaşamak... Neyse ya bitirelim.


Mesut Cihan Demirel.

3 yorum:

  1. Yazdıklarınla, katil olabileceğini hiç düşündün mü ağabey. B.

    YanıtlaSil
  2. Selam ben rwetgi. Şuan 3. Odadayım. Gelebilirsin.

    YanıtlaSil