Merhaba, henüz ölmeyenler.
Müslüm, her sabah saat altı otuzda kalkmak için saatini ayarlıyordu. Ancak yediden önce yatağından çıkamıyordu. Çıkınca da ilk önce tuvalete gidiyor sonra da banyoya gidip traş oluyordu. Alışkanlık gereği dişlerini fırçalasa da kahvaltı yapmaya bile vakit bulamadan çıkıyordu evinden. Çünkü 7:30'da servise binmesi gerekiyordu.
Akşam beşte mesaisini bitiren Müslüm, çarşıdan eve gelene kadar yüzlerce insan görse de hiçbirine bakmıyordu. Hatta bir dilencinin yanından geçerken "Allah rızası için..." cümlesini duyar duymaz, yanında arkadaşı da varsa "bu piçler, bir silkelensin var ya, senden benden zengin çıkar amına koyim" geyiğini yapardı hemen.
Yeri gelmişken, dinine de çok bağlı olan Müslüm, sırf müslümanlık propagandası yapan bir partiye oy verdiği için içi çok rahattı. Çünkü Allah korkusu olan bir kimse, insanları kandıramazdı ona göre. Dilenciler hariç. (Afrika, dahil mi?)
Not: takım elbise giyerseniz, karşınızdakini daha çabuk kandırabilirsiniz.
Günde sekiz saat çalışan Müslüm, eve geldiğinde çok yorgun olurdu. Yemeğini yer, inandığı kanalların haberlerini seyreder, karşıt görüşlü gruplara küfreder, sosyal hesaplarından duyarlı görünmek için uğraşır ve yatağına huzurla geçip uyurdu.
Günleri rutin ve monoton geçen Müslüm, on katlı apartmanın beşinci katındaki dairede kalıyordu. Bir haftasonu, kuryenin kapısını çalmasıyla sinir bir şekilde uyandı. İzin günlerinde erken kalkmak zulümdür çünkü. Kurye, "Belgin Durmaz, bu blokta mı kalıyor?" diye sordu. Müslüm, "bilmiyorum!" cevabını verdi sertçe. Kurye, olumsuz yanıtı alınca özür dileyip gitti.
Müslüm, bir gün işten eve geldiğinde apartman önüdeki kalabalığı gördü. Ne olduğunu sorduğunda, yan dairede kalan Belgin Durmaz'ın bir manyak tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü öğrendi.
Üzülmüş gibi yaparak kalabalıktan sıyrılıp evine girdi. Sosyal medya hesabından kadın cinayetine tepki göstermesi gerektiğini düşünüp "kadına şiddet uygulayanın anasını sikeyim!" tarzıda bir paylaşım yaptı.
Artık tüm tepkisini sosyal medyadan veren Müslüm, vicdanını böyle serinletiyordu ve çok rahat hissediyordu. Çünkü hiçbir şey yapmadan çok şey yapmış gibi görünüyordu. (Gizli forvet misin, Alex'in koşanı mısın; amın feryadı?)
....
Hikayeyi uzatacaktım da vazgeçtim moruk. Fakat anlatmak istediğim şeyin tek bir mesajı var. Sahte duyarlı olmak.
Birbirimizi hiç kandırmayalım kardeşim. Hepimizin ispatlamaya çalıştığı güzel, gizlemeye uğraştığı çirkin yüzü var çünkü. Şu güya hesaplı tarifeleri ballandıra ballandıra anlattıkları sim kart reklamlarını hatırlıyorsun değil mi? Ha işte o ıspatlamaya çalıştığın iyi yüzünü temsil ediyor. Gizlemeye uğraştığın kötü yüzünü de, aynı reklamdaki alttan hızlıca geçen küçücük yazılar temsil ediyor. Herkes onu görüyor ancak ispatlama derdine bakıyorlar. Gerçi sonradan anlıyorsun, faturana sapladıkları o küçük yazıların ne kadar önemli olduğunu.
Dışarı çıkarken telefonunun kulaklığını takıp müzik dinliyor musun?
"Evet, mi?"
Her neyse. Bu sosyal medyanın sana neyi dayattığını biliyor musun? Bir gün önce ölse umurunda olmayacak insanlar için gereğinden fazla duyarlı olmaya çalışmayı.
Peki, bu duyarlı olma çabası neye yol açar?
İspat etmek için yırtılırken gerçeği gözardı edersin. Yani olduğun gibi görünmek için değil de olmadığın gibi görünmek için uğraşırsın, rol yaparsın. Hatta öyle ki, yapay dünyada gerçek acı çekersin.
O nedenle, toplum baskısını sosyal medyada daha fazla hissedersin. Çünkü normalde arkadaş arasında çok küfür eden ortalama bir dalyarak, sosyal platformlarda küfrün ne olduğunu unutma derecesine gelebilir. Bu görünmez baskı, her dişiye sik kaldıran herifleri dindar yapar, feminist yapar, yeri gelir namus bekçisi bile yapar. Bir gün öncesinde anılarını anlatırken askerliğe söveni, bir anda gereğinden fazla vatansever yapar. Cebinde bıçak olmadan gezmeyeni delikanlı yapar. Hatta gazetenin sadece spor ve magazin bölümünü okuyanını kitap kurdu yapar. Listem uzar böyle...
Yapar yapmasına da, bunlardan haberi olmayan sen, bunları bildiğin anda aynı şeyleri yapma gereği duyarsın. Ama boş kuzen, vallah billah boş. İki geri zekalı övsün diye kendinden verme. Anasını sikeyim "ne geldiyse iyi niyetimden geldi" deyip, bunu bize inandırmaya çalışan sosyal medya kullanıcısının!
Düşünse oğlum, nene hatunu bir dakika. Kadın; senin "gerekirse ölürüm" deyip, kısa dönem askerlik için açıköğretimden sikindirik bir bölüm okumayı düşündüğün lakin en fazla tecilini bozdurabilmeni sağlayan bu vatanseverliğini ispat derdinin yanında, sadece bayrak için neler yapmış. Peki, bunu kendi mi dillendirdi? "Bakın bakın, vatan için oğlumu öldürüyorum" yaygarası mı yaptı? Geceleri tanımadığın kızlara "selam" yaz diye mi öldü ceddin, orospu çocuğu? Ananı sikerim, kendine gel!
Hâlâ anlamadıysan, topluma yaranmak uğruna gerçek düşüncelerini gizleme, diyorum. Çünkü hayatın boyunca kimseye yaranamazsın.
Çok uzattım.
Dur, bitiyor.
Duyarlı olmak ile suçluluk hissi arasındaki bu ince çizgiyi nasıl fark eder bizim Müslüm, biliyor musun; yan komşusunun derdini siklemeyen Müslüm'ün, ömründe bir kere bile görmediği, adını dahi bilmediği insanlar için yardım ve destek propagandası yaptığını idrak ettiğinde.
Bak kuzen, benim hayatımda öyle çok dert yandığım kimsem yok. Tamam, değer verdiğim ve sevdiğim insanlar var ama ne bileyim, konuşup içimi döktüğüm, yanında ağladığım... anla işte amına koyim. Bi' burası var işte rahatça döküldüğüm, içimden geldiği gibi yardırdığım, küfrettiğim falan. O yüzden eğer okuyosan, sana lisede az tokatını yemediğim Mehmet hocanın bana emanet ettiği güzel bir cümleyi söylemek istiyorum. Derdi ki, "bir şeyler olduğu için değişme, değiştiğin için bir şeyler olsun." Yani moruk, değişen değil değiştiren ol. Çünkü sadece zeki insanlar, bir toplumu değiştirebilir. Ha bir de "güven, facebook şifresini vermek değil" diyelerin amına koyim. Oh be. Heheheh.
Şimdi çıkar o kulaklığı da etrafına bak.
Anladın mı?
Mesut Cihan Demirel.
Lan amınakoyim be! Abi var ya ne anlatmak istediysem hepsini yazmışsın. Tüm orospu çocuklarının anasını avradını...! Neyse, bende kendi yazımda küfrederim artık. Selametle kal abi!
YanıtlaSilBuralar sana emanet yiğidim.
Sil